Damla Yeltekin

damlayeltekin@gmail.com

Yoksulluk ve Marteniçka

3090
Kadim kültürlerin her birinde şu veya bu şekilde; "bahar" kutlanır. Baharın gelişi; festival gibi düğün gibi karşılanır. Kışın ayazında, hazırlıklar tam da böyle başlar. Takvim yaprakları bir bir döküldüğünde; gündüzün ışığı her gün biraz daha uzun sürmeye başladığında; yüreklerdeki kır çiçeklerinin minik tohumları, hareketlenir. Baharın bereketli topraklarında, güneşin öpüşleriyle filizlenmeyi bekler. 
 
Baharın gelişi, her toplumda boranların, tipilerin, kasırgaların ardından kutlanır. Doğal döngünün içinde kış olmazsa olmaz elbet ama kış aynı zamanda yarı ölüm halidir. Doğa tatlı uykusuna, kardan yapılmış beyaz battaniyesi ile dalar... Ama hayvanlar ve insanlar için; hazırlıksız gelmiş bir kış ölümle sonuçlanabilir. Erzakın olmadığı, erzak depolarına ulaşılamayan bir kış içinde kim bilir kaç kişi açlıktan ve donarak yaşamını yitirmiştir? Ya da olağanüstü şekilde uzun ve sert geçen bir kış mevsiminin bedeli ağır ödenir.
O nedenledir ki, bahara şükredilir. Kadim kültürlerin günümüze kalan gelenekleri de umudun, yaşama arzusunun, bahara ve yaşama şükredişin birer simgesidir. O simgelerden biri de Bulgarların geleneklerinden beyaz ve kırmızı yün iplerden yapılan Martenitsa ya da Marteniçka`lardır. Bulgarlar yakınlarına ve arkadaşlarına "martenitsa" olarak adlandırılan sembolleri, yıl boyu sağlık ve güç dileğiyle hediye ederler. Günümüzde satın alınan bir süs olsa da, özünde hediye edilme olan Martenistalar; bir umuttur.
 
Âdete göre, martenitsalar kırlangıç veya leylek görünceye kadar taşınırlar. Göç eden kırlangıçlar ve leylekler; havanın iyiden iyiye ısındığına işaret eder. 
 
Baba Marta - Marta Nine, günümüze kadar korunmuş en saygın geleneklerden biridir. Martenitsalarda kullanılan beyaz renk uzun ömrü, kırmızı renk ise sağlık ve gücü temsil eder. Doğanın kış uykusuna yatmasının ardından baş gösteren soğuk iklim hastalıklarına karşı uzun ömür sağlık, bereket ve güç...
 
Bir umuttur dedik ya... 
Bahar bir umuttur. Yaşamı yeniden dirilten bir umut. Daha güzel yarınlara, daha mutlu bir geleceğe işaret eden bahar aylarında, sıklıkla bu kadim kültürün taşıyıcısı olan bileklikleri sıklıkla görmeye başlarız. 
 
Baharın her bir toplumda coşkuyla karşılanmasının en temeli; 
Geçmiş toplumların kışın gelen kıtlıkla, yiyecekten yoksun olma haliyle ilintilidir. Kış hastalıklarıyla kaybedilen dostların ölümüne olan hüzünle, sağlığın yokluğu ile ipek bağlar kurulmuştur.
 
Günümüzde ise, her ne kadar kış aylarında, geçmiş toplumlumlar ve uygarlıkların yaşadığı açlık ve kıtlık görülmese dahi, belirgin bir yoksulluk var.
Belki de son yıllarda Marteniçkaları daha sık görmemizin bir nedeni de budur. Günümüzde kıtlık kavramı kendini korusa da başkaca anlamlarda kazandı. 
Bir botun 600 lira olduğu, doğalgaz faturasının asgari ücretin 6`da 1`ini geçtiği, peynirin kilosunun 200-300 lirayı aştığı bir dönemde, yurttaşların yeniden kadim uygarlıkların bahar kucaklayan kültürlerine sarılmalarının nedeni belki de budur...
 
Sahi? 21`inci yüzyılda açlıktan ya da soğuktan donarak ölen var mıdır? 
Cevabını üzgünüm ki, hepimiz biliyoruz.