TOPLUMSAL DUYARLILIK

İnsanları diğer tüm varlıklardan ayıran özelliği muhakeme yeteneğidir. Var olanı sorgulamak, neden, nasıl ve niçin sorularını sorabilmek insan olabilmenin yeterliliklerinden biridir.

9802

 

 
Peki biz çevremizde olanlarla ilgili yeterli derecede sorgulama yapabiliyor muyuz? 
Yazının başlığındaki “duyarlılık” ya da “duyarlı olabilmek” durumu işte burada başlıyor. Toplum içerisinde yaşamanın duyarlılığını yeterince içselleştirememek insanımızın genetik yapısına yapıştı kaldı sanki.
Sokağa çıktığımızda daha kimseyle iletişime geçmeden gördüklerimiz bizi toplum içinde yaşatmaktan soğutmaya yetiyor. Yerdeki çöpler, sokağa tüküren insanlar, trafikteki magandalar, tembellikten sakalını kesmeyen erkekler…..
Biraz daha insanlara yaklaştıkça tiksinme durumumuz biraz daha artıyor. İki lafından biri küfür olan diyaloglar, birbirine tahammül edemeyen insanlar, okumadan bilgilenmeden yapılan sığ siyaset sohbetleri, güce tapmayı marifet sayan omurgasız tayfa.
Kadrajı biraz daha genişletecek olursak ailelerdeki ilişkilerin de duyarsızlığını net olarak görebiliriz. Eşlerin birbirlerine olan saygısızlığı, evlilik kurumuna olan aidiyetsizlik, duygusal zekanın olmaması boşanma oranlarına yansımaktadır. 
Geleneksel kültürel değerlerin unutulması ya da unutturulmaya çalışılmasının girdabı çok acıdır ki gün geçtikçe büyümekte. Saygılı olmanın, sevebilmenin, anlayışlı olmanın, yardımsever olabilmenin çok az insan tarafından yaşatıldığını gördükçe karamsarlığımız gitgide artmaktadır. Otobüste yaşlılara yer vermek istemediği için uyuma numarası yapan gençler, yüksek sesle telefonla konuşanlar, ağzında sakız varmış gibi ne konuştuğu anlaşılmayanlar. Yozlaşmanın fabrikasyon ürünleri gibi amaçsızca yaşayıp tüketmeye odaklı bir güruh.
Sizce endişelenmekte haksız mıyım? Duygularını yönetemeyen, empatik olmayı unutan bireylerin her geçen gün arttığını görmek kaygı verici bir durum değil mi?  Birbirine güvenmeyen insanlar yığını haline geldik. Tek güveneceğimiz şeyin para olması gerçekten çok acı verici bir durum. Dost kavramının unutulduğu, selam vermekte, günaydın demekte bile tedirginlik duyan insanlardan oluşan bir toplumda yaşamak sizce kaygılanmak için yeterli değil midir?
Bir kamu kurumunda işimizi çabuk halledebilmek için araya adam sokmak, her işi para ile halletmeye çalışmak tahammülsüzlüğün ve duyarsızlığın travmatik sonuçlarıdır. Kendine olan inancını ve güvenini kaybeden bireyler çareyi parasal ya da bürokratik güçte ararlar. Kendine güvenmeyen başkasına da güvenemez. Bu durum bulaşıcı hastalık gibi tüm topluma yayılır.
İpin ucu kaçtı gibi. Umutsuzluk her geçen gün artmakta. Bilgili, kültürlü ve duyarlı olmanın değer görmediği bir toplumsal yapıda bulunmak artık çekilmez bir hale geldi. Elimizden ne gelir diyecek olursak ; Shakespeare’in sözlerinden biriyle yazıyı bitirmek istiyorum..
“Merhamet her zaman intikamdan daha değerlidir.
Sevgilerle…..