Pedagog
Toplumu tanımlarken insanları bir birlerine bağlayan unsurları dikkate alırız. Ekonomi, kültür, eğitim, din. Toplum sosyolojik bir birimdir. Aileler ve insanlar sosyal kurallara uyarak toplumun devamını sağlarlar. Bireylerin topluma uyumları formal ve informal eğitim sayesinde sağlanır.
Formal eğitim, öğretim kurumlarında bir plan dahilinde, belli bir süreçte uygulanan eğitim yöntemidir. İnformal eğitim ise genellikle plana gerek durulmadan, sürecin dikkate alınmadığı yaşam boyu devam edebilen bir eğitim yöntemidir. Eğitimin içeriği, amaçları, yöntem ve teknikleri toplumdaki sosyo-kültürel yapıdan etkilenir. Süreçten geçen öğrenciler eğitimli bireyler olarak topluma katılırlar, sonrasında onlar da aldıkları eğitimin kazanımlarıyla topluma etki etmeye başlarlar. Eğitimin böyle bir sosyal döngüsü bulunmaktadır.
Eğitimin toplumsal işlevleri yukarıda bahsettiğim döngüdeki gibi saymakla bitmez. Birey içinde yaşadığı toplumun sosyolojik ve kültürel kodlamalarını eğitim sayesinde edinir.
Gelelim günümüze, sabah işe giderken otobüste tüm gençlerin kulaklarında kulaklıklar, ellerinde telefonlar, çevrelerinde ne olup bittiğinden habersiz bir robot gibi olduklarını gözlemliyorum. Yaşamın gerçeklerinden habersiz, sadece telefon ve tabletlerdeki renkli dünyanın esiri olmuş gibiler. Maalesef teknolojik gelişmelerin sadece eğlence amaçlı olanlarının topluma dayatıldığı bir süreç yaşamaktayız. Artık “sosyal medya dili ve edebiyatı” diye bir kavram olduğunu düşünüyorum. Çeşitli uygulamalarda fazlasıyla garip karakterlerin videolarını izlemek ve onların konuşma tarzını hayata geçirme durumu tüm çocuk ve gençlerimizin farkında olmadan takındıkları bir tutum olmaktadır. Hele fenomen denilen karakterlerin yaşam tarzlarına özenmek, dijital düzenlemeler yapılarak bedenlerindeki değişikliklerle ekran karşısına çıkan bu acaip kimliklerin özelliklerini idealize edip kendinde görmek istemek, “Ben neden bu kadar güzel değilim?” sorusunu kendilerine sormak, gençlerimizde ciddi bir benlik algısı sorunu yaşatmaktadır.
Sosyal çürüme dediğimiz durum tam da burada başlıyor. Nezaketin, sevginin, yardımseverliğin, empatinin ve tüm iyi diyebileceğimiz insani değerlerin unutturulmaya çalışıldığı, şiddetin her türlüsünün özendirildiği bir sosyolojik dönemden geçiyoruz maalesef. Okul öncesi eğitim kurumlarında bile zorbalık haberleri alabiliyoruz.
Trafikte babasının öfkeli tutumlarını, ebeveynlerinin kendi aralarındaki sorunları hep kavga ederek çözmeye çalıştıklarını gören çocuk, sizce arkadaşlarına zorbalık yapmayı nerede öğrenmiştir. Dijital ve normal yaşamda sorunlarını zorbalıkla halletmeye çalışan karakterlerin rol modelliği çocukların zorba karakterlere evrilmesine yeterli olmaktadır.
Sosyal çürümenin etkilerinin bir an evvel yok edilmesi için önce ailelere, sonra örgün eğitim kurumlarında tüm öğrencilere “Duygusal okuryazarlık eğitim seferberliği“ başlatılması gerekmektedir. Dürüst, adil, nazik ve şefkatli bireylerin topluma kazandırılmasındaki ilk adım ailelerin eğitilmesi olmalıdır. Artık kabadayı ve maganda kültüründen vazgeçilip, Anadolu bilgeliğini, çelebiliğini sindirmiş, Atatürk’ e ve Cumhuriyete layık bireylerin topluma kazandırılması için topyekün harekete geçilmesinin vakti gelmiştir.
Umudum, dinlemeyi bilen, duygusal zekaları yüksek, demokratik tutumu benimsemiş ailelerin oluşturduğu bir Türk toplumu görebilmek.
Huzurla ve sevgiyle kalın.