Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

Son damla, artık bardak boş…

10 Ekim 2015 günü barış gönüllülerinin katledilmesinin üzerinden geçen bir yıl sonrasında katliamın gerçekleştiği Ankara Garı önünde, barış gönüllüleri bu sefer polis barikatı ile karşılaştılar. Katliamın gerçekleşmesini engelleyemeyenler, sorumlularını açığa çıkarıp yargılayamayanlar, yitirdikleri arkadaşlarını anmak için bir araya gelenleri engelleme konusunda her şeyi yapıyorlar. Gazsa gaz, copsa cop,gözaltıysa gözaltı… Yurdun birçok yerinde buna benzer uygulamalara tanıklık ettik. Gerçekten bu durum bardağı taşıran son damla onmuştur, artık bardak boşalmıştır, gel de şimdi bardağın dolu tarafından bakmaya çalış!

1668

 Yine de umutluyuz.

Siyasal erk kendi düzenini, sömürüsünü, yağmasını sürdürmek adına şiddet ve savaş politikalarını başat politikalar haline dönüştürmüş, bunun gerekleri üzerinden toplumsal hayatı yönlendirerek FETÖ çetesinin darbe girişimi sonrasında, olağanüstü hal uygulamalarının da vermiş olduğu destek ile  demokrasinin yok sayıldığı bir süreç başlatılmıştır.

Böylesi bir süreçte demokrasi ve emek güçlerinin çok daha fazla dayanışma ve birlik içerisinde olup, emek demokrasi ve barış mücadelesine dört elle sarılmaları gerekmektedir.

Bu koşullarda, barış ve demokrasi adına en küçük bir adım bile milyonların kalplerinde karşılık bulmakta, umutları büyütmektedir.

Çanakkale Belediyesi,  Belediye Çalışanları Eğitim Sosyal Tesis ve Sendika Binasındaki konferans salonuna Ankara katliamında yitirdiğimiz Ercan Adsız’ın adının verilmesi işte böylesi bir pratiktir.

Ankara katliamın 1. Yılında, bir yanda katliamda yitirdiklerimizi anmak için bir araya gelenlere bile tahammül edemeyip, saldıran bir anlayış söz konusu iken, diğer yanda Ercan Adsız adını yaşatarak; onları unutturmamak, şiddet baskı ve katliamlara her zaman dikkat çekip demokrasi ve barış kültürüne katkı sunan bir anlayış…

İşte toplumsal yaşam; barış demokrasi güzellikler ile, şiddet ve kaosun arsındaki bu çelişki üzerinde şekillenmektedir.

Başta Ülgür Gökhan olmak üzere Çanakkale Belediyesi, bir kez daha barış demokrasi ve güzellikler tarafında yer aldığını göstererek, demokrasiden emekten barıştan yana olan Çanakkalelilerin takdirini almıştır.

İşte böylesi uygulamalar nedeniyledir ki; barışa demokrasiye, insanca yaşama olan umutlarımız filizlenmekte ve büyümektedir.

Bu satırları yazarken bir gün önce Şemdinli’de, yine bir şiddet ve terör olayı sonrasında yitirdiğimiz18 insanımızın acısını yaşıyorum.

Uzun yıllardır uygulanan şiddet ve güvenlikçi önlemler ile hiçbir mesafe kat edemediğimiz bu sorun karşısında yine aynı nutukları duymaktan da  bıktım doğrusu!

“Hesabını soracağız, kökünü kazıyacağız, yok edeceğiz” nutuklarıyla  bu acıların engellenmesinin mümkün olmadığı gün gibi ortada iken, hala kandan şiddetten savaştan nemalanarak ülkeyi kan gölüne çevirenlere lanet olsun!

Ülkedeki çatışmaların, acıların, yitirdiğimiz canların, sönen ocakların durmasını isteyen herkesin şimdi daha çok barış demokrasi ve özgürlük talep etmesi gerekmektedir.

Ankara katliamında 101 canımızı bunun için kaybettik.

Barış talebinden rahatsızlık duyanlar, bu haince katliamı gerçekleştirdiler.

Demokratik siyasetin önünün açılarak parlamentonun barış içerisinde, sorunların karşılıklı konuşularak müzakere edilip çözülmesi için siyasi partilerin duyarlıklarını geliştirmesi ve gereği için adım atması bu ülkedeki acıların sonlandırılması için zorunluluk haline gelmiştir.

Siyasal erk şiddet ve savaş politikalarından beslendiği için, terör edebiyatı arkasına sığınarak böylesi bir yönelişin önünü sürekli tıkamaktadır.

Bunun için gerçekleri alt üst etmek adına; başta basın özgürlüğü olmak üzere her türlü ifade özgürlüğü rafa kaldırılmıştır.

Bu konudaki uygulamalar fütursuz bir şekilde sürdürülmektedir.

Bizler yazılarımızla; barış olsun, acılar dinsin, gözyaşları dursun,  insanlar ölmesin demeye çalışıyoruz.

Ne kadar etkili olabiliyoruz, bu da ayrı bir tartışma konusu!

Ancak gelinen yerde, etkisiz dahi olsa buna bile tahammülü kalmamış bir siyasal iradeyle karşı karşıya olduğumuz için; gazeteler televizyonlar radyolar kapatılıyor, gazeteciler cezaevlerine atılıyor, potansiyel suçlu muamelesine tabi tutulup çıkarılan yönetmelikler ile ‘devlete karşı işlenmiş suçlar ve terörü övmek ‘gibi sözü olan herkesin her an maruz kalabileceği iddialar ile gazetecilik engellenmeye çalışılıyor.

Uzun yılar  Olay Gazetesi’nde yöneticilik yapan bir kişi olarak yerel gazetelerin içerisinde bulunduğu ekonomik zorlukları çok iyi bilen bir kişiyim.

Onca baskı ve yasaklayıcı çabaların yanında şimdide gazetecilik ekonomik tehditlerle susturulmak istenmektedir.

Bu tehdit ve baskılar; direkt halkın haber alma hakkına, gerçeklerin ortaya çıkarılmasına yönelik baskılardır.

Tüm demokratik kamuoyuna bir çağrıda bulunmak istiyorum; basın özgürlüğü sizin özgürlüğünüzdür, halkın sesi olmaya çalışan tüm gazetelere sahip çıkın.