esragullerx@gmail.com
Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde, kadın mücadelesi her şehirde devam ediyor. Kadınlar artık hakları için değil, yaşamak için bağırıyor.
Bir 25 Kasım tarihi Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nü geride bıraktık. Bu günü anarken, sadece Ekim ayında 19 kadın cinayeti işlendi. Ocak ayından Ekim ayına kadar da 200'ü geçkin kadın cinayete kurban giderek hayatını kaybetti. Şüpheli kadın ölümlerini saymıyorum bile. Televizyonlarda ismi duyulmadan hayatını kaybeden kadınlar yer almıyor bu verilerde. Şiddetle mücadele edeceğimizi söylerken kadınlar hayatını kaybetmeye devam ediyor.
Üstelik hayatlarını kaybetmelerinin ardından ölümlerine bir kılıf uydurmak için birçok şey yapılıyor. Yıllardır, her kadın cinayetinin ardından duyduğumuz sözler bunlar. Giydiği kıyafetten, attığı kahkahaya, gece hangi saatte nerede olduğundan, katille ilişkisine kadar her şey didik didik ediliyor ancak, katiller yalnızca siyah bir kravatla kendini kurtarıyor suçlu olmaktan. Ve bunun bir sonu olmadığını görüyoruz her seferinde.
Kadınlar yaşamak için mücadele ederken, yalnızca katilleri tarafından değil, ‘kadın’ kavramından korkan herkesle başa çıkmak zorunda kalıyor. Öldürülmüş olmasının ardından bile, ölümünde onu suçlu gösterebilecek ne varsa bas bas bağıran seslere de mücadele ediyor. Katillerin değil, katile hakaret edenlerin ceza aldığı bir ceza anlayışıyla karşı karşıya kalıyoruz. Öldürebilirsin, ama hakaret edemezsin… Üstelik hepsinin adı, birkaç haftaya siliniyor, unutuluyor…
Bir düşünün. Televizyonlarda işlenen kadın cinayetlerinde bize söylenen isimlerin çoğunu hatırlayamıyoruz bile artık. İsimleri yok. Cinayetleri bile unutuyoruz, sayılarını hatırlamıyoruz. O kadar alıştırıldık ki ‘Yine bir kadın cinayeti!’ başlığına. Hatta neredeyse, içeriğini bile biliyoruz.
Kadınlar birçok nedenden öldürülüyor. Namus temizlemek adına, terk edilmenin verdiği öfke adına ve hatta yalnızca sokakta yürüdü diye. Artık öldürmek için neden gütmüyor katiller, kendi duygularını yüceltmek adına yok ediyorlar hayatları. Yine de omuzları dik bir şekilde yer alabiliyorlar mahkeme salonlarında. Yine kadının utanmasını bekliyorlar.
Öldürülmüş olmalarına rağmen kadınları suçlu görüyorlar.
Öldürüldüğü için utanması gereken kadınları var etmek istiyorlar, çoktan yaşamları son bulmuşken…
Her cinayet haberinin ardından ‘Bunu nasıl düzeltebiliriz?’ diye düşünüyoruz ancak cevabını kimse dillendirmeye cesaret etmiyor. Belki de çözümler yetersiz kalıyor ya da çözmek adına bir şey uygulanmıyor. Katilleri cezalandırmak için bile eksik kaldığımız bir sistemde kadın cinayetlerini nasıl önleyebiliriz ki? Adaleti sağlamak konusunda bile katil olduğundan emin olduğumuz kişileri bile cezalandırmak için ikinci bir cinayet işlemesini bekliyoruz. Suçluyu suçlamak için bu kadar isteksizken, konu kadın olunca yükseliyor sesler.
Bir sonraki 25 Kasım’da yine aynı mücadeleye devam edecek kadınlar. Çünkü ilmek katillerin değil, kadınların boynunda.