turgutcamer@hotmail.com
Değerli okurlarım sosyal medyada dolaşan bir Temel fıkrası ve bir kaymakamın aldığı ders ilgimi çekti. Sizlerin de ilgiyle okuyacağınızı öngörerek paylaşıyorum.
***
"Köyün birine eski zamanda bir `çakmak` getirmişler. Çakmak o kadar değerli ki, sağı-solu yakmaması, yanlış işlerde kullanılmaması için güvenilir birine teslim etmek gerekiyormuş.
Köylüleri toplayıp bu `ateş` aletini kime verelim diye sormuşlar. Köylü de Muhtar`ı salık vermiş. İhtiyaç duydukça Muhtardan alır, ateşimizi yakarız, demişler.
Muhtar çakmağı alınca, ateşin sahibi olarak giderek saygınlığı artmış, etrafındaki dalkavuklar, yağcılar toplanmaya başlamış. Saygı arttıkça Muhtar`ın kibri de büyümüş.
Etrafında daha çok saygı, daha çok korku beklemeye başlamış. Ateşi kendine verenin köylüleri olduğunu unutmuş. Dalkavuklarında tahrikleri ile ateşi baskı ve korkutmak için kullanmaya başlamış, kiminin evini, kiminin tarlasını yakmış.
Tarlalar sürülemez, evler yaşanamaz hale gelmiş. Muhtarın baskısından köylüler yavaş yavaş köyden ayrılmaya başlamışlar. Ticaret durmuş, köye gelen Çerçilerin ayağı kesilmiş, gelmez olmuşlar. Çevre köyler gelişirken Muhtarın köyü giderek gerilemiş.
Muhtarın köylülerinden biri kendileri gerilerken, çevre köylerin niçin geliştiğini merak edip köylerden birine gitmiş.
Oradaki zenginliği, bağı bahçeyi görünce sormuş:
-Sizde çakmak yok mu?
Köylüler "var" demişler.
-Pekiyi sizin köy böyle nasıl gelişti, bağınız bahçeniz yanmadan nasıl böyle kaldı? Bizim köyde her şey tarumar oldu.
Köylüler; "yoksa siz çakmağı bir kişiye mi verdiniz?"
-Evet, Muhtar`a verdik.
"Eyvah!.. Büyük yanlış yapmışsınız, hiç çakmak bir kişiye verilir mi? Hayır, biz öyle yapmadık, biz çakmağı bir kişiye verdik, çakmak taşını başka bir kişiye, benzinini başkasına verdik. Ateş yakmak için üçünün bir araya gelmesi gerekiyor. Biri yanlış bir şey yapmaya kalksa, ötekiler izin vermiyor."
-Desenize biz hepsini bir kişiye vermekle KENDİ KENDİMİZİ YAKMIŞIZ..."
***
Sevgili Çanakkale OLAY okurları şimdi de genç bir Kaymakamın aldığı dersi okuyalım.
"Kaymakam yeni atandığı ilçeye bakmaya gitti. İlçeyi tek başına gezdikten sonra, ara sokakta gördüğü çay ocağında, bir bardak çay içeyim diye oturdu.
O anda 12-13 yaşlarında bir çocuk, "Amca boyayım mı?" dedi...
Ayakkabısı boyalı olmasına rağmen, çocuğu kırmamak için "Tamam gel boya" dedi...
Bu arada "iyi boyarsan sana istediğin paranın iki katını veririm" deyince,
O çocuk: "Ben hep ayni boyarım!" dedi...
Kaymakam "nasıl yani?" deyince; Öğretmenimiz: "Çocuklar, ne iş yaparsanız yapın ama herkese AYNİ YAPIN, AYRIM YAPMAYIN" diye tembih etti.
Ben de bu parayla hasta olan anneme ilaç alacam, sana ayrım yaparsam o ilacın, annemin hastalığına şifası olmaz!
Genç Kaymakam; hayatının en iyi dersini almıştı.. Ağlamamak için kendini zor tuttu. Boyacı çocuğa cebindeki en büyük parayı verirken, bir de kartını verdi.
Babası olmayan ve hem okuyan hem de annesine bakmaya çalışan çocuğa ilgilenme sözü verdi...
Çocuğa o dürüstlüğü aşılayan öğretmenini de ziyaret ederek, ilçede görev yaptığı sürece ilgi gösterdi.
Boyacı çocuktan duyduğu "BİZDE HERKESE AYNİ OLUR" cümlesini meslek hayatında unutmamak ve hep uygulamak için makamında, masasında bulunan isimliğin arkasına yazdırdı...
Bazen uygulamakta zorlansa da, asla taviz vermemeye çalıştı!
Son söz: Eski Türkiye diye tabir ettikleri zamanlarda kaymakamlar, devletin ve halkın kaymakamı idiler. Cumhurbaşkanının, hükümetin veya parti başkanlarının değil... T.Ç.