Pedagog
Çocukken şiddete maruz bırakıldıysanız, ebeveynleriniz sizi fiziksel ve duygusal anlamda ihmal ettiyse, travmaların sıkça yaşandığı bir ortamda büyüdüyseniz yetişkinlik döneminde hala çocukluk travmalarının etkisinde olma ihtimaliniz vardır.
Duygularınızı gömdüğünüzde kim olduğunuzu da ne yazık ki gömmüş olursunuz. Çocukken yaşanan travmalar nedeniyle kendimizi dışarıdan saklama konusunda uzman oluruz. Bu durum bizi çocukken korur. Ancak yetişkinlik döneminde bize kim olduğumuzu ve ne istediğimizi anımsatmaları konusunda duygularımıza ihtiyacımız vardır.
Çocuklar, tanık oldukları veya başlarına gelen olaylardan anlamlar çıkarıp dünyanın nasıl bir yer olduğuna dair zihinlerinde bir harita yaratırlar. Bu haritadaki olaylar ve anlamlar eşleştirmesi sayesinde baş etme becerileri artar. Eğer yarattıkları içsel haritalarını yaşları büyüdükçe değiştirmezlerse ve dünyayı yorumlama şekilleri çocukluk dönemlerindeki gibi kalırsa bu durum onların yetişkin gibi davranmalarına engel olur.
Çocukluk döneminde yaşanan duygusal travmaların çeşitli travma sonrası etkileri olsa da bu yazıda 4 büyük etkisi hakkında bilgi verilecektir:
Çocukken, ebeveynlerimizin bizi sevmesini ve bizimle ilgilenmesini isteriz. Ebeveynlerimiz bunu yapmadığında onların sevebileceği gibi bir çocuk olmaya çabalarız. Kendi duygularımızı gömerek başka bir benlik yaratırız. Dünyaya sunduğumuz benlik de böylece hatalı benlik olur.
Duygularımızı gömdüğümüzde gerçekten kim olduğumuza dair bilgilerimizi de gömmüş oluruz. Yaşamlarımıza korku ve endişe içinde devam ederiz. Çünkü maskemizin düşmesine izin verirsek artık sevilmeyeceğimizi, önemsenmeyeceğimizi, değer görmeyeceğimizi düşünürüz.
Hatalı benliğin altındaki gerçek benliği ortaya çıkarmanın en sağlıklı yolu, çocukluk travmanızı konuşabileceğiniz bir terapistten destek almaktır. Terapi sürecinde bir yandan duygularınızı sağlıklı bir şekilde ifade ederken bir yandan da güvende hissetmeyi öğrenerek duygusal anlamda bütünlük sağlayabilmeniz temel hedef olacaktır.
Kendi hakkımızda düşündüklerimiz ve inandıklarımız bizim iç sesimizi oluşturur. Kendimizle konuşma şeklimiz bizi güçlendirir ya da tam tersi zayıflatır. Olumsuz iç ses konuşmaları kendi hayatımızın üstünde herhangi bir kontrolümüzün olmadığı algısını yaratır ve bize mağdur rolü verir. Burada önemli olan nokta şudur; çocukken mağdur edilmiş olmak yetişkinlikte de aynı role devam edileceği anlamına gelmez.
Hiçbir seçeneğimiz yokmuş gibi hissettiğimiz anlarda dahi her zaman seçeneğimiz vardır. Yaşam hakkında düşünme şeklimizi tercih edebilme gücü dahi bir seçenektir. Çocukken yaşadığımız çevre ve hayatımız hakkında seçeneğimiz yokken yetişkin olduğumuzda bu durum değişir. Yapabileceğimizi düşündüğümüzden çok daha fazlasını yapabilecek gücümüz vardır. Kendimizi mağdur olarak görmektense “hayatta kalan-survivor” olarak görmek daima bizim elimizdedir.
Öfkenin sağlıksız bir şekilde gösterildiği evlerde büyüyen çocuklar öfkenin kabul edilemez bir şey olduğunu düşünürler. Öfkenin şiddetli bir şekilde gösterildiğine ya da öfkenin sürekli bastırıldığı bir ev ortamına tanık olan çocuk, yetişkin olduğunda öfkenin bastırılması gereken bir şey olduğunu düşünür.
Eğer kişi öfkesini ifade edemezse ne olur? Sürekli olumsuz duygularınızı bastıran biriyseniz bu sorunun cevabını da bilirsiniz: HİÇBİR ŞEY… Hala öfkeli hissedersiniz. Çünkü öfke, doğal ve sağlıklı bir duygudur ve herkes yaşar. Öfkenizi sağlıklı bir şekilde dile getirdiğinizde yaşayacağınız rahatlıktan kendinizi mahrum ederek hala öfkeli kalmaya devam edersiniz. Hem öfkenizi bastırıp hem de onu dile getirme mücadelesi de pasif agresyon olarak ortaya çıkar.
Eğer çocukken ihmal edildiyseniz ya da terk edildiyseniz öfkenizi ve korkunuzu sizi bir daha kimse terk edemesin ya da ihmal edemesin diye dile getirmiyor olabilirsiniz. Böylelikle potansiyelinize uygun bir hayat yaşamazsınız, pasif kalmayı tercih edersiniz, neler yapabileceğinizi bilip yapmazsınız.
Duygularınızı gömdüğünüzde kim olduğunuzu da ne yazık ki gömmüş olursunuz. Çocukken yaşanan travmalar nedeniyle kendimizi dışarıdan saklama konusunda uzman oluruz. Ve bu durum bizi çocukken korur. Ancak yetişkinlik döneminde bize kim olduğumuzu ve ne istediğimizi anımsatmaları konusunda duygularımıza ihtiyacımız vardır.