Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!

Londra'da yaşayan bir gazetecinin Çanakkale gözlemi: FARUK ESKİOĞLU - (AÇIK GAZETE EDİTÖRÜ) – faruk@acikgazete.com

11686

Paranın gözü kör olsun! Bizim halkın en sade kapitalizm eleştirisi bu olsa gerek. Türkiye'de çarşıda pazarda fiyatlar sürekli uçuşta. Petrole haftada iki üç kez gelen zamdan halkın halini ahvalini hesap edin. Hesap çarşıya uymuyor çünkü sabit gelirlilerin alım gücü sürekli eriyor. Birleşik Metal-İş Araştırma Merkezi (BİSAM), "Açlık sınırı 11 bin 500 lirayı aştı, yoksulluk sınırı 40 bin liraya dayandı" açıklamasını yaptı. Çanakkale'de sohbet ettiğim bazı arkadaşlar "Siz yurtdışında yaşıyorsunuz, tuzunuz kuru. Sterlin 35 tl" diyor. İşin aslı hiç de öyle değil. Sosyal medyada izlediğim bir muhabir, aynı marketten bir yıl önce aldığı aynı ürünlere Euro bazında yüzde 10 fazla ödedi. 

Cümlesiyle sabit gelirlilerin ekonomik durumu kötü. Ne yazık ki onların haklarını savunacak meslek örgütleri, sendikalar hatta muhalefet partilerinin kendilerine hayrı yok dostlar. Tam "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" durumu... 

***

Ahhh Cem Karaca ne güzel söyler bu parçayı: "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!" Çanakkale'de 2. Güzelyalı Karantina Festivali'nde Cem Karaca'nın da uzun yıllar solistliğini yaptığı Moğollar'ı izleme şansım oldu. Bu yazın kazanç hanesinde gördüğüm bu konser, sanki farklı kuşakların ortak paydası gibiydi ve ilgi de çoktu. Wikipedia'dan şu bilgiyi paylaşayım: "1972'nin sonbaharında Yavuz Plak'ta Cahit Berkay ile karşılaşan Cem Karaca, grubu Kardaşlar'dan dert yanınca, Berkay da Karaca gibi bir vokal istediğini söyleyince Karaca ve Moğollar birlikte müzik yapmaya karar verdi ve Ersen, Kardaşlar'a gönderildi. Yani Cem Karaca ile çalışan Kardaşlar, Ersen ile çalışan Moğollar'la solistlerini değiştirmiş oldu. Bu görülmedik olay Moğolların tekrar gündeme gelmesini sağladı. Cem Karaca ve Moğollar güçlü bir birliktelik oluşturdu ve uzun sürecek bir dostluğun temeli atıldı."

Sahnede efsane müzisyen Cahit Berkay'ı ve "elimize doğdu" diye tanıttığı grubun solisti Cem Karaca'nın oğlu "Emrah Karaca"yı izledik, dinlemeye doyamadık, ayakta alkışladık. Cahit Berkay korkunun kol gezdiği bir ortamda 68 kuşağını saygıyla andı, İstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıktı, 25 yıl önceki siyanürle altın arayanlardan günümüzdeki ormanları kesenlere verdi veriştirdi. Sanatçı dediğin halkın vicdanı, duygusu olmalı. Moğollar hep öyleydi, şimdi de öyle işte. Yaptıkları kaliteli müzik ve duruşlarıyla memleketin yüz akı...

Ahhh ne kadar severdim Cem Karaca'yı... Binlerce değil on binlerce kez dinlemişliğim vardır her bir parçasını. "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda"yı bir kez sahnede söylemeyi denemiş ve çuvallamıştım. "Parkasıyla vurulmuş" dinlerken gözüm yaşarır. "Beyaz atlı şimdi geçti buradan" da heyecanlanırım. Tevfik Fikret'in şiirinden bestelediği "Yiyin Efendiler" parçası günümüzde de geçerli, "Yiyin efendiler yiyin, bu iştah veren sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya, kadar yiyin..." Ya o tok sesiyle "1 Mayıs" parçası? 1980'lerin başındaki dönemin sıkıyönetimi bu parçadan dolayı Cem Karaca'yı yargılamış, Cem Karaca da yaşamak zorunda kaldığı Almanya'da babasının cenazesine bile katılamamıştı. 

Ahhh ne kadar severdim Cem Karaca'yı bir bilseniz... Karşılıklı kadeh tokuşturamadığım deyü çok üzgünüm... Umarım Cahit Berkay abimizle gün gelir de tokuştururuz...