KHK ile ihraç edilen memur, hayatını yeniden "örüyor"

13176

Röportaj: Burhan Mert Balcı

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL sürecinde çıkarılan KHK’lar ile kamu görevinden ihraç edilen memurlar, yeniden hayata tutunmaya çalışıyorlar. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlatılan ihraç süreci nedeni ile işlerini kaybeden kamu emekçileri, kendilerine yeni bir hayat kurmak amacı ile çeşitli işler yapıyorlar. Çanakkale SGK İl Müdürlüğündeki görevinden açığa alınan ve sonraki hafta çıkarılan KHK ile hiçbir gerekçe gösterilmeden memurluktan ihraç edilen KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası üyesi Ayşegül Gürler, şimdi ürettiği el işi ürünler ile geçimini sağlamaya çalışıyor. Ürettiği örgü işleri yaşam mücadelesine devam eden Gürler, gazetemiz Çanakkale OLAY’a konuştu. Gürler, ihraç edilme sürecini, sonrasında yaşadıkları ve el işi ürünleri yapma fikrinin nasıl oluştuğunu anlattı. Gürler; “Ben Çanakkale’ye İstanbul’dan geldim. İstanbul’da SGK’da çalışırken KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikasında uzun bir süre işyeri temsilciliği yaptım. Anladık ki, İstanbul’da yapılan listeler üzerine o liste buraya gelmiş. Ben Çanakkale’ye tayin ile geldim. Bir hafta çalıştıktan sonra öncelikle açığa alındım. Açığa alınma sürecimden sonra, 6 Ocak tarihinde 679 Sayılı KHK ile ihraç edilen 8 bin 300 kişi ile birlikte ben de ihraç edildim. Aslında çok şaşırmadık. Çünkü birçok arkadaşımız zaten ihraç ediliyordu. Yani çok büyük bir etki yaratmadı. Ama tabi ki bir anda eline kağıt bile verilmeden, geçmişe dönük hiçbir hakkını talep edemeden, yarın işe gidemeyeceğini internette bir excel listesinden öğrenmek, onur kırıcı bir durum kendi adıma. Birçok insan da bunu yaşadı. Ama bu süreç nerede geçti dersek,  psikolojik olarak istedikleri durumu çok yaşamadık” dedi. 

 
“Tahmin edebiliyordum”
Açığa alınma haberinin ardından iş yerindeki arkadaşlarının haberi üzüntüyle karşıladığını belirten Gürler; “İşyerinde tepkiler güzeldi. Haberi aldığımda saat 3’tü. Mesaideydim, kağıt gelmiş ve beni insan kaynaklarından çağırdılar. Hatta insan kaynaklarında 3 tane arkadaşımız çalışıyor. İki tanesi de bizim sendika üyesi. Arkadaşlarımın yüzlerini gördüm, çok kötüydü. Diğer arkadaş söyledi, Ayşegül hanım size çok kötü bir haberimiz var dediler. Ve aslında söyleyemiyorlar. Hani bir şekilde rahat olun, ben tahmin edebiliyorum ne olduğunu dedim. Sonra açığa alınma mevzusunu konuştuk onlarla. Çok üzüldüler. Sonra ben servisime indim. Servisimdeki arkadaşlarım da hiç beklemiyorlardı. Bir hafta çalışmıştık onlarla. Yoğun da bir çalışma sürecinin içerisindeydik. Bin kişilik bir liste vardı ve ben de adres takibi yapıyordum. Bitirmek üzereydim, 200 kişi filan kalmıştı. İndim aşağıya, arkadaşlar BES’e üye olduğum için, sendikaya yönelik de bir operasyon olduğu için açığa alındım dedim. Arkadaşlara bunu anlattığımda hepsi çok şaşırdılar. Şefim çok üzüldü. Hatta giderken şefime, 800 kişiyi tamamladım, 200 kişi kaldı dediğimde, hala bunu mu düşünüyorsun dedi. Bir haftadır birlikte çalışmamıza rağmen, sen çok iyi, çalışkan bir insansın, bunun senin başına gelmesi büyük bir haksızlık dediler. Hepsi ile çalıştık, kucaklaştık. Hatta şefim masan boş kalacak, sen buraya geri geleceksin diyerek uğurladı beni” dedi. 

“Bir hafta sonra ihraç edildim”
Açığa alınmasının ardından bir hafta sonra çıkan KHK ile ihraç edildiğini belirten Gürler; “Açığa alınmamın ardından bir hafta sonra da KHK çıktı ve ihraç edildim. Herkes, hatta ben de dahil, açığa alındım evet, bir iki ay bu böyle devam eder, sonra geri alınırız diye düşünüyorduk. Ama KHK çok hızlı bir şekilde çıkarıldı. 8 bin 300 kişiden oluşan bir KHK listesi hazırlanmış. Süreç bir hafta sürdü zaten.  Şu da güzel oldu, birçok insan evime geldi gitti. Sürekli olarak üzülme, sen geri döneceksin dediler. Birçok insan bu süreçte beni yalnız bırakmadı. Tabi çekinip, telefon açamayan arkadaşlarımız da oldu ki, hiç birisine kırgın değilim. Ama her gün evine giderken uğrayıp, bir ihtiyacın var mı, bir sorunun var mı, biz buradayız diyen arkadaşlarım oldu. Bir hafta içerisinde iyi dostluklar oluşmuş. Bu güzeldi. İnsanların tavrı bu yönde oldu, yani çevremden kötü tepkiler almadım” dedi. 
 
“Sendikadaki faaliyetlerimize de devam ediyoruz”
İhraç edilmesinin ardından yaşadığı süreci anlatan Gürler; “İlk açığa alındığımda sendika yönetimimiz kurum müdürü ile görüştü. Kurum müdürü zaten kendisi ile alakalı bir süreç olmadığını ifade etti. Sonra CHP Genel Merkezi ilk açığa alınmamızın ardından bir açıklamada bulunmuştu. Akabinde ihraç gelince, bu artık yereli aşan bir durum olduğu için, sendika avukatlarına yetki verdik. Dava süreçlerimiz başladı. Geçtiğimiz haftalarda bir ihraç kurultayımız oldu. Bu süreci de tamamen sendika takip ediyor. Sendikanın yaptığı girişimler dışında hiçbir girişimde bulunmuyorum ve bulunmayı da düşünmüyorum. Sendikadaki örgütlü mücadele içerisinde bu sürecin devam etmesini istiyorum. Zaten sendikadan da çekilmedik. Birçoğumuz hala sendikadaki görevlerimize devam ediyoruz. Ben yine bu genel kurul sürecinde denetleme ve üst kurul üyesiyim.  Yani sendikadaki faaliyetlerimize de devam ediyoruz. Sendikanın bu tavrı da çok iyiydi. Türkiye’deki sendikacılığı da aslında zorlayan ve kendisini aşmasını da sağlayan bir süreç yaşıyoruz. Çünkü yasal olarak memur değiliz. Yasal olarak memur olmamamıza rağmen, hala yönetim kurulu üyeliğinde yer alıyoruz. Bu noktada mevcut hukuki düzenin bunu tanımamasını da biz tanımıyoruz. Yani kendi meşruluğumuzun farkındayız. Onun için sendika da aslında kendini de geliştiren içine giriyor bununla beraber. Genel Başkanımı da atılmıştı. Zaten Türkiye’nin birçok yerinde hemen hemen yönetimde bulunan arkadaşlarımıza yönelik ciddi bir operasyon oldu. Bunun yolu genel başkanımıza kadar uzadı. Gelen ihraçlara baktığımızda, KESK ya da Memur-Sen, Memur-Sen AKP’nin sendikası. İkisi arasında kıyasladığımızda, kat be kat Memur-Sen’den daha fazla ihraç edilen kişi var. Ama bizim şu anda yaşadığımız handikap şu, KESK her zaman üzerinde kolay olarak kara propaganda yapılabilen bir sendika. Muhalif duruşundan kaynaklanıyor bu da. KESK’li olursan atılırsın, bu bedeli ödersin… Hayır, böyle değil esasında. 103 bin kişi, her halde bu sayı 110 bin oldu bu son çıkarılan KHK ile. Bu 110 bin kişinin içerisinde toplasak, 10 bin KESK üyesi vardır. Geri kalan 100 bin üye, AKP’nin bir şekilde temas ettiği insanlar” dedi. 
 
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir başvuru süreci başlıyor”
İhraç edilmesinin ardından sendika tarafından hukuki sürecin başlatıldığını belirten Gürler; “Şu anda sanıyorum dava İdari Mahkemesine açıldı. O henüz sonuçlanmadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bir başvuru süreci başlıyor. Normalde iç hukuk tükenmeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidemiyoruz, ama şu an iç hukuka olan güvensizlik hat safhada olduğu için muhtemelen bunu sendika gerekçelendirerek böyle bir girişimde bulunuyor. Bir de zaten sanırım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçen ay Türkiye’yi bu ihraçlar ile ilgili uyarmış. Özellikle eğitimciler, akademisyenler ve gazeteciler ile ilgili süreçle uyarıda bulunmuş ve o torbanın içerisine muhtemelen biz de gireceğiz. Ya insanları al ya da haklarını teslim et şeklinde bir uyarı olmuş. Muhtemelen BES de bunu için dilekçe istedi bizden. Geçen hafta onları gönderdik. Onun dışında da başka bir gelişme yok” dedi. 
 
“Ciddi bir ekonomik kriz içine girdim”
İhraç edilen memurlar ile ilgili komisyon kurulacağı duyumlarını aldıklarını ve bu sürecin kendileri için olumlu olmayacağını ifade eden Gürler; “Bir de komisyonu bekliyoruz. Komisyon kurmayı planlıyorlar. Tabi bütün bunlar duyum halinde. Henüz oluşmadığı için net bir şey bilemiyoruz, ama sanırım hiç hayırlı olmayacak bir komisyon olacak bizim için. Çünkü bizi alırlarla yeniden memur statüsünde değerlendirecekler ve bu da demektir ki, geçmiş yıllardaki haklarını talep edemiyorsun. Mesela ben 6 Ocak’ta açığa alındım, 6 Ocak’tan beri maaş almıyorum. Şu anda beni aldıkları anda geriye dönük haklarımı talep etmem çok doğal. 6 Ocak’ta beni açığa aldınız ve gerekçesiz bir şekilde beni işten çıkardınız. Mayıs oldu, ben maaş alamıyorum. Bu aradaki dilimi benim faizi ile birlikte almam lazım. Çünkü ben bu süreçte ciddi bir ekonomik kriz içine girdim.  Ama komisyon bizi yeni memur olarak alacaksa, geçmiş haklarımızı talep edip edemeyeceğimize dair soru işaretlerimiz var” dedi.  
 
“İlk gitarımı dantel satarak aldım”
El işi yapma düşüncesinin nasıl başladığını anlatan Gürler; “Aslında bu iş çok gerilere gidiyor. Benim annem el işi öğretmenliği yapıyordu. Her sene birçok kadına bu alan ile ilgili dersler verir, dantel örer. Bizim coğrafyamızın kadınları da bu işleri çok severler. Bana hep öğretmeye çalışmıştı, ben de hep şunu söylerdim, öğrenirsem bana da yaptıracak. Ben de öğrenmemiş gibi yapardım. Sonra lisedeyken gitar almak istemiştim ve gitar almak için bir şekilde para kazanmam gerekiyor. El işini satıp, insanlar para kazanabiliyorlar ve gidip bir tane fiskos masası örmüştüm dantelden. Onu satıp gitar almıştım. Yani ben ilk gitarımı dantel satarak aldım. Aslında biraz flaşback oldu. Evet, ben yine örebilirim, yine satabilirim, yine buradan bir geçim sağlayabilirim diye düşündüm. İlk gitarımı almam örgü ile oldu, şu anda geçimimi sağlamam da yine örgü ile oluyor” dedi.
 
“Çocuğumun bütün oyuncaklarını kendim örmüştüm”
Yün örgüye kızının doğumu ile başladığını belirten Gürler; “Yün örgü işini bir de kızım ilk doğduğunda çok yapmıştım. İlk etapta dönemin oyuncakları ile oynamasını çok sağlıklı ve keyifli bulmamıştım. Çocuğumun bütün oyuncaklarını kendim örmüştüm. Yani örgü oyuncaklarla büyüdü kızım. Şimdi, evet bu bana bir geçim kaynağı oldu. Renklerle, örgü ile uğraşmayı çok seviyorum. Yaratıyorum, tasarlıyorum, bunu da yaparken çok keyif alıyorum. SGK’dan arınıyorum. Çünkü bir yanı ile biz aslında çok mutsuzduk. Büro emekçilerinin aslında şöyle bir handikabı var. Mesela öğretim üyesi arkadaşlar manevi anlamda da çok büyük sıkıntılar yaşadılar. Çünkü işlerinde bir tutku var. Öğrencilerine karşı tutkulular, kendi bilim alanlarına tutkulular. İhraç edildiklerinde sadece tek kaygıları ekonomik değil, hatta ekonomik kaygı belki de ikinci, üçüncü sırada. Yıllardır verdikleri emek, bir anda elinden alınıyor. Bizde böyle değil. SGK’da, Maliye’de, Adliye’de bir büro emekçisiysen, ucunun bucağının nereye gittiğini bilmediğin bir şeyin ucunda oturuyorsun. Devamlı bir iş yapıyorsun, ama bunun sonucu yok. Devamlı bir sirkülasyon var. Hiçbir şekilde senin ruhunu beslemez. Hiçbir şekilde aslında seni onure de etmez.  Bu aslında sadece senin geçim kaynağındır. Ekonomik geçimini oradan sağlarsın. Şimdi atılınca, madem ben yeniden kendi ruhumu besleyecek bir iş yapmalıyım dedim. Bizim için üzücü olan oydu zaten. Kendi ruhunu besleyemediğin bir iş yapıyorsun, onu bile elinden alıyorlar. Onun için akademisyen, öğretmen arkadaşların ihraç edilmesini gözlerim dolarak izlerdim. Onun için Ankara’da Sokak akademisi kurdular. Kocaeli’nde Dayanışma Akademisi kurdular. Bunlar çok değerli çalışmalar. Çünkü işleri gerçekten tutku ile bağlanabilecekleri bir iş ki, bu sadece sınıfta, okulda, amfide yapılabilecek bir iş değil. Gittiler, parklarda dersler verdiler, kafelerde dersler verdiler ve vermeye de devam ediyorlar. Çok da severek ve gurur duyarak izliyorum onları” dedi. 
 
“Geçim bir şekilde sağlanır”
Yaratıcı bir iş yapmak amacı ile örgü örme işine geri dönmeye karar verdiğini ifade eden Gürler; “Örgüye dönmüş olmama da bununla alakalı. Evet, geçim… Geçim gerçekten bir şekilde sağlanır. Bizi sıkıştırabilecekleri yer, seni işten attım ve orada öl değil. Ölmeyiz… O kadar güzel örnekler görüyorum ki, bir kadın arkadaşımız, öğretmendi sanıyorum, nohut pilavcı açmış. KHK yazıp, kahkaha yazmış arabasının üzerine. Diyarbakır’da İŞKUR emekçileri, çay ocağı açtılar. Salon 679 diye. Aynı KHK ile atılmıştık onlarla. Bunlar çok güzel örnekler. Yani görüyoruz ki, geçim denilen şey bir şekilde sağlanır. Önemli olan biz kendimizi yeniden nasıl var edeceğiz. Evet, bu örgüyü yaptığımda kendimi var ediyorum. Yapıyorum, bitiyor ve ben bunu görüyorum. Onu bitirdikten sonra oturup karşısına izlemek bile benim için çok keyifli bir şey” dedi.
 
“Bir internet sitemiz var”
Yaptığı işleri internet üzerinden tanıttığını ve buradan siparişler aldığını belirten Gürler; “Biz burada henüz bir tezgah, vitrin oluşturamadık. Ama bir internet sitemiz var ve internet sitesini yapan kişi yine SGK’dan ihraç edilen bir arkadaşımız. Murat Öztürkmen… Murat İstanbul’dan ihraç edildiğimde beni ziyarete geldiğinde bunları gördü ve bir web sitesi yapalım dedi.  Web sitesini onunla birlikte yaptık. Yine facebook’ta bir sayfa kurduk. Öncelikle kendi dayanışma ağımız içerisinde bu site ve sayfa ciddi bir biçimde yayılmaya başladı. Açıkçası Türkiye’nin birçok yerindeki arkadaşlarımızdan siparişler aldım. Tanıtma bazında destekleri oldu. Bu şekilde satışlarımız oluyor. Onun dışında site çok faydalı oldu. Murat’a bu nedenle çok teşekkür ediyorum. Sitemizin ismi Renklerin Öyküsü. Yani tipik bir örgü sayfası değil de, gerçekten bizi anlatan bir şey olsun istedik. Mesela ben bunları örüyorum, sokağın herhangi bir yerine yerleştiriyorum ve fotoğraflarını çekiyorum. Bir yanda da bunlarla beraber bir fotoğraf çekme tutkusu başladı. Sonra bunlarla ilgili öyküler yazıyorum. Aslında her ürünle ilgili öyküler var. Yani öykü yazmak, fotoğraf çekmek, böyle bir şey yaratıp, onları bütünleştirmek, bunun üzerinden giden bir sitemiz var. Evet ekonomik anlamda ciddi bir boyutta değiliz, ama psikolojik anlamda ve kendimizi yenileme anlamında çok ciddi katkıları oluyor benim için” dedi.
Paylaş