Çanakkale'de Deprem Riskini Ortaya Koyan Prof. Dr. Bekler: “En Büyük Tehlike Zemin!”
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Deprem Araştırma Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Tolga Bekler, Çanakkale'nin deprem tehlikesine karşı alınması gereken önlemleri vurguladı. Şehrin geleceği için yapılan planlama ve yapı denetimi konularına değinen Bekler, özellikle zeminin şehir dokusunu etkileyen önemli bir faktör olduğunu belirtti.
Bekler, Türkiye’deki çoğu kentin zemin özelikleri barındıran dolgu, ağırlıklı olarak tarıma elverişli ova alanlarında yerleşimlere sahip olduğunu ifade ederek, “Bir şehir yeni bir imar alanı düşünüyorsa, mevcut imar sahalarında revizyona gitmek istiyorsa, mevcut yerde değil bu tehlikeleri minimize edecek yerler seçmesi gerekiyor. Bu konu deprem başta olmak üzere afetler ile etkin mücadelede yapı kalitesi kadar önem arz etmekte olup yerel yönetimlerin kalıcı etkili ve yerinde kararları ile mümkündür. Meydana gelen her deprem sonrası bugünü atlattık gibi bakmayın; sizden sonra çocuklarınız, torunlarınız var. TOKİ’nin yapılarına bakın. Satış maliyetleri diğerlerine göre daha düşük. Ama ayakta kalan onlar. Demek ki isteyince oluyor. Arabası olan bir vatandaş arabasını aldığında nasıl teknik muayenesi takip ediyor sigortasını yaptırıyorsa; oturduğu evde de aynı şekilde davranmalı. Çoğu evin deprem sigortası yok” dedi. Bununla beraber de deprem/konut sigortalarının vatandaşı bu konuda ikna edecek anlaşılabilir, bürokrasisi az yasal mevzuat gerekliliği çok daha anlaşılabilir olması gerekmektedir.
Prof. Dr. Bekler, Çanakkale'de sürekli gündemde olan sosyal konutlar konusunda çözüm bulunamamasını eleştirerek, “Sosyal Konutlar, Çanakkale’nin dikkat çeken ve bir an evvel çözüm bekleyen yapılaşma problemlerinin başında geliyor. Çözüme katkı verecek, yetki sahibi ve hizmet üretecek paydaşların en kısa süre içinde kalıcı eylem planlarını hayata geçirilmesi gerçeği artık tüm Çanakkale kent paydaşlarının bildiği bir konu. Neden bu sorun ortadan kaldırılamıyor? Çözümün geciktirilmesi, yaşanabilecek çok daha üzücü durumlarla ile karşı karşıya kalmamıza neden olacaktır. Burada insan hayatı söz konusu. Çevresel faktörler var, şehrin tasarıma uygun gelişmesi ve/veya genişlemesi söz konusu. Yerleşime uygunluk, trafik, yağışlar, afet anında bireysel ve kurumsal hareketliliğin verimli ve koordineli çalışması tüm bu unsurlara bağlı risklerin azaltılmasında anahtar rol oynayacaktır. Bunun yanında geçen her süre ekonomik güçlükleri de beraberinde getirecek maliyetleri arttıracak dolayısı ile son kullanıcıları ve kenti daha fazla üzecek ve yoracaktır.
Bekler, Çanakkale’nin zemin nedeniyle tehlikeli bir bölge olduğunun altını çizerek, “Deprem üreten faylara nispeten çok uzak da değiliz çok da yakın değiliz. Bu ne anlama geliyor? Biga’da, Saroz Körfezi ve/veya Edremit Körfezi civarında oluşabilecek kuvvetli bir yer hareketi (en az M>6.0) ve etki alanına olan yakınlığı (büyük deprem ivmesi) sonucu, Çanakkale kent merkezinde çok büyük bir yıkım ön görülmemektedir. Bununla beraber hafif ve orta hasarlar ön görülmektedir. Ancak ilçelerdeki zemin-yapı, yapı stoku yapı-donatı kalitesi, yapının almış olduğu yetkin mühendislik hizmetlerinin hangi seviyede olduğu, özellikle kırsal alanlardaki yapısal dağılımın niteliği ile ilgili bilginin yetersiz olması da ciddi risk olarak beklenebilir. 6 Şubat 2017 Ayvacık-Tuzla Depremi (Mw=5.4) ve sonrasında ortaya çıkan olumsuzluklar da bu tespitleri kanıtlamaktadır. 24 Mayıs 2014 Gökçeada 6.5 büyüklüğündeki deprem Çanakkale kent merkezinde tahmin etmeyeceğimiz yapılarda hasar oluşturdu. 2014’teki deprem burada bir hasar oluşturduysa biz o hasarı öngörmediysek; bundan ders almalıyız. Kentin deprem tehlikesi altında olması yanında yapısal unsurlar için bir başka tehlike de sıvılaşma olup, Çanakkale kent merkezinin önemli kesimde baskındır. Dolayısı ile tehlikeyi görmeniz halinde; planınızı önlemi almaya yönelik eylemler halinde dönüştürebiliyorsanız riskleri de azaltıyorsunuz demektir” dedi.
Çanakkale'nin coğrafi yapısı ve sıkışık yerleşimi nedeniyle genişleme alanlarının sınırlı olduğuna değinen Prof. Dr. Tolga Bekler, karar merci kurumların şehrimizin her türlü dokusu dikkate alınarak genişleme planları yapması gerektiğini belirtti. Bekler, “Tehlikenin statüsünü, örneğin bir fayın yerini değiştiremezsiniz. Tarım arazisine yeniden yapı kondurmaya çalışırsanız, aynı hatayı bir kez daha yapmış olursunuz. Çanakkale’de yaşı 35 seneden büyük binalar var. 7-8 katlı bina yapılaşmaya gidebilirsiniz ama bunun ayrı bir mühendislik çalışmasını hem zemin (iyileştirme) hem yapı (temel donatı, taşıyıcı sistemler) için yerine getirilmesi gerektirir. Çanakkale’mizde bunun iyi uygulamaları var. Farklı bir uygulamaya gidilmesi, deprem gerçeğinin öneminin sadece birkaç günde dile getirilmesi, her gecikme de Çanakkale’nin tarihsel, doğal ve kültürel dokuya bir o kadar zarar görmesini hızlandıracaktır. Çanakkale, çok katlı yapıları kaldırabilecek bir şehir dokusuna sahip değil. Genişleme alanımız uygun olsa belli yerlerde yapabilirsiniz ancak bu dahi oldukça zor görünmektedir en azından kısa ve orta vadede. Bu bakımdan mevcut durumun iyileştirilmesi risk azaltılmasına ciddi katkılar sunacaktır” diye belirtti.
Jeofizik Mühendisi Bekler, Çanakkale Boğazı'nın konumu ve gemi trafiği nedeniyle bölgenin bir diğer tahlike faktörü olduğunu ifade ederek, büyük tonajlı gemilerin geçişlerinin risk oluşturabileceğine dikkat çekti. Tehlikeli madde taşıyan gemilerin potansiyel risklerine vurgu yapan Bekler, bu duruma karşı alınacak önlemlerin önemine işaret etti. Bekler, “Boğaz gemi trafiği için çok tehlikeli bir yapıya sahip. Dünyanın en tehlikeli su kanallarından bir tanesidir. Büyük tonajlı gemilerin buradan geçişleri risk oluşturur. Kolay manevrayla geçemezler. En ciddi ve sıkıntılı su yollarından bir tanesi; Çanakkale Boğazı ortalama 70 metre derinlikte, dar ve ani değişen bir kıyı morfolojisiye sahip.
Bekler sözlerini şu şekilde sürdürdü, “Biga yarımadası olarak da adlandırılan Güney Marmara-Kuzeybatı Ege bölgesi deprem üreten farklı geometri ve tektonik karaktere sahip fayları barındırmaktadır. Gerek tarihsel gerekse sismolojik ölçümleri de kapsayan aletsel dönemde (1900 yıllardan sonra) çok sayıda yıkıcı etkisi olan deprem meydana gelmiştir. Yeriçinin dinamik davranışı, kırılgan ve yoğun tektonik yapısı gereği bu yer hareketler geçmişte olduğu gibi gelecekte de olmaya devam edecektir. Bu yoğun teknonizmada jeoloji ve sismoloji bilimi sayesinde bir kırık (fay) hakkında gerek geometrisi gerek davranış karakteri hakkında bilgi sahibiyiz. Bu tanısı konulmuş fayların yerleri ve üretecekleri büyük depremler de zaman bağımsız bellidir. Örneğin Ayvacık depremine neden olan Tuzla fayının kara ve denizdeki uzantısı dikkate alındığında yaklaşık 50 km olup en fazla 6.0 büyüklüğünde bir deprem üretme potansiyeli vardır. Bu büyüklük mühendislik hizmeti görmüş yapılar için etkili yüksek ivmeli ve Çanakkale kent merkezi için yıkım oluşturabilecek nitelikte değildir. Çanakkale’de, depremin etkisini arttıracak en önemli unsur zemindir. Bu yüzden Çanakkale dışında hatta İzmir, Bursa Tekirdağ İstanbul gibi uzak mesafelerde orta büyüklükteki depremlerin etkisi bu zemin özellikleri sebebi ile Çanakkale’de de belirgin bir şekilde hissedilir. Çanakkale şehir merkezinde bulunan yapıların yüzde 90’ı alüvyon üzerine konuşlanmış durumdadır. Özellikle 1999 depremleri ve sonraki dönemlerde yasal mevzuatlarda ciddi çalışmalar ve iyileştirmeler yapıldı. 2018 Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği özellikle farklı yapı türleri için deprem etkisinde bina tasarımında uyulması gereken önemli maddeleri içermektedir. Yapı denetim konusunda bildiğim kadarı ile oldukça iyi durumdayız. Senaryo olarak düşünecek olursak; olası İstanbul depreminde bizde Çanakkale tüm ilçeleri ile bunu hissedecek ancak İstanbul için ön görülen olumsuz senaryoların aynı anda Çanakkale’de yaşanması özellikle kırsaldaki yapılar için hafif ve orta hasarlar olarak yaşanma olasılığı çok daha yüksek. Geçmişteki depremlerin kanıtları da bize bunu gösteriyor.”
Çanakkale ve çevresinde fay hatlarının hareketliliğinin biraz daha uzun periyodlarda olduğunu ifade eden Jeofizik Mühendisi Bekler, “Çanakkale gibi ova kentlerde sıvılaşma problemi çok yüksek. Deprem risklerimiz var ama bizim en büyük riskimiz zeminle ilgili. Sıvılaşma nedeniyle bina yıkılmıyor ama devriliyor. Binanız aşağı doğru çökmeye, hızlı oturmaya başlıyor. Bina temel donatısının ve taşıyıcı sistemin ömrü kısalıyor. Deprem beklentisi Çanakkale için geçmiş dönemdeki deprem beklentisinden çok da farklı değil. Büyük depremlerin oluşma periyodları Çanakkale ve çevresinde biraz daha uzun periyodlarda ancak küçük (mikrodeprem) ve orta büyüklükteki depremleri daha sık izlemekteyiz. Bunu insanların rehavete kapılması için söylemiyorum. Öyle ki yeriçi dinamik süreçleri oldukça karmaşık ve çoğu zamanda belirli bir düzeni yoktur. Dolayısı ile bilinenin yanında bilinmeyen bu karmaşa içinde beklenmedik kuvvetli yer hareket ile karşılaşılması sürpriz olmayacaktır.
Çanakkale Belediyesi'nin, Maraş depreminden sonra hızla harekete geçerek Yapı Malzeme Test Laboratuvarı kurduğunu belirten Bekler, bu merkezin önemli bir işlev gördüğünü ve bina yapı sağlığı tespitleri gibi çalışmalar yaptığını ifade etti. Bekler sözlerini şu şekilde sürdürdü, “İmar alanlarının revizyonuyla ilgili bir çalışmaya gidildiğinde zemin-yapı etkileşimini kapsayan mevzuatlara uygun kararların alınması ve hayata geçirilmesi yerel yönetimlerin kanımca bu konuda en önemli sorumluluğu olmalı. Bu yüzden tüm belediyelerin amasız fakatsız mikro bölgeleme çalışmalarını çok geçmeden yapması gerekiyor. Üniversitemiz mühendislik fakültesi başta olmak üzere ilgili birimlerinde alanlarında uzman araştırmacılara ve donanıma sahip olması Çanakkale için bir avantajdır. Bu avantajın ilk sonuçları 2013 yılında bunu Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Jeofizik ve Jeoloji Mühendisliği yürütücülüğünde Çanakkale Belediyesi ile gerçekleştirilen bir çalışma ile elde edildi. O yıllarda Türkiye’de İstanbul, İzmir ve Gaziantep’ten sonra bu çalışmayı yapan 4’ncü şehiriz. Ancak bu benzer çalışmaları ilçelerimizin de yapması gerekmektedir. Yapan ilçelerimiz var ancak yetersiz ve eksik. Bu aşamada üniversitemize danışmalarını kuvvetle tavsiye ederim. Vatandaşın da bunu talep ve takip etmesi, siz değerli basınımızın da bu konuyu sürekli gündemde tutarak vatandaş-yönetim arasındaki köprüyü elverişli olacak şekilde açık kalmasına destek olması gerekir. Bir diğer önemli husus tüm belediyeleriin en az 1 jeofizik, jeoloji, inşaat mühendisleri ve şehir bölge planlayıcı istihdam etmesi gerekir. Bu aşamada 5393 sayılı Belediye Kanunu “madde 49” mutlaka yetki ve sorumluluk verilecek mühendis tanımının meslek grubu adı verilmek suretiyle güncellenmesi gerekmektedir. Mevcut durumda yetkin/yetkili olmayan meslek grubu kişiler kendi alanları haricindeki konu ve konularla ilgilenmek durumunda kalmakta bu da zafiyetlere ve/veya hatalı karar ve uygulamalara neden olabilmektedir” sözlerine yer verdi.
Çanakkale'nin, kentsel dönüşümün yanı sıra kırsal dönüşümün de önemli olduğunu belirten Bekler, bu dönüşümlerin bölgenin dokusuna uygun şekilde yapılması gerektiğini vurguladı. Bekler, deprem dirençli Japonya gibi ülkelerdeki kırsal alanların konut kalitesinde olduğu gibi Anadolu'daki evlerin de dayanıklı olması gerektiğini belirtti ve bu konuda uzun vadeli çalışmaların yapılması gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Bekler, 2007 ve 2019 Ayvacık depremlerinde Tuzla ve Ayvacık köylerinde çok ciddi hasarlar oluştuğunu hatırlatarak, “Doğudaki depremlerin gündemde beklenen ‘İstanbul Depremi’ olarak ön görülen depremden çok daha önemli olduğu kanısındayım. Anadolu depremlerine baktığımızda da bunun çok sayıda örneğini görmek mümkün. Kırsalda yapı denetimi kontrol edemezsek veya uygun kırsal dönüşümü sağlayamazsak beraberinde tarımsal üretim, hayvancılık, göç, diğer üretim sahalarında uzaklaşma gibi birçok toplumsal ve ekonomik sorunlar ile karşılaşma durumu söz konusu olabilecektir.” sözlerine yer verdi.
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinin travmasının çok yüksek olduğunu hatırlatan Mühendislik Fakültesi Dekanı Bekler, “Bir anda Kahramanmaraş diye Hatay diye bir şehir kalmadı ortada. Rakamlar kolay kolay inanılacak gibi değil. Travması çok yüksek. Japonya’da 1 yıl kaldım, bir yıl, içinde büyük depremleri de yaşadım, 99 yılında İstanbul’daydım ve Doğu’da Güneydoğu’da gitmediğim yer kalmadı, deprem istasyonları kurdum. İnsanların ruh hallerini çok iyi anlayabiliyorum. Meselemiz unutmak olmamalı. Bizim o insanlara, geleceğe, şehirlere bu ülkenin geleceğine borcumuz çok fazla” sözlerini ekledi.
Çanakkale özelinde yer bilimcilerin yaptığı araştırmaya göre Çanakkale Boğazı’ndan geçen Marmara’daki gibi bir fay olmadığına dikkat çeken Bekler, “mevcut faylar ya uzun zamandır hareketliliğini yitirmiş pasif faylar ya da küçük küçük depremler üreten tali faylardır. Velev ki buradan Marmara’daki gibi bir fay geçseydi, denizin altındaki tabandaki 6 büyüklüğündeki bir deprem dahi Çanakkale’nin çok büyük bir kısmı hasar görürdü. Bu açıdan bakıldığında Çanakkale’nin avantajı var. Yapıların konuşlandığı ortam ve alüvyonda bu yapıların dayanımını olumsuz etkileyecek olması da bir dezavantaj olacaktır” diye belirtti.
(DAMLA YELTEKİN)