TMMOB Maden Mühendisleri Odası tarafından Çanakkale yürütülen altın madenciliği arama ve işletme çalışmaları ön inceleme raporu kamuoyu ile paylaşıldı. Rapor ile ilgili Maden Mühendisleri Odası, “Son dönemde Çanakkale ilinde yürütülen maden arama ve işletme çalışmaları nedeniyle yeniden gündeme gelen altın madenciliği, toplumda olduğu kadar bilim ve teknik ile ilgili çevrelerde de tartışma konusu olmaktadır. Çalışmalara karşı çıkanlar da, destekleyenler de birbirlerini suçlamakta, birbirlerini ihanet içinde görmektedirler. Suçlamaların bu nitelikte olması, son dönemde yükselen milliyetçi rüzgarlar nedeniyle “ihanet” sözcüğünün çok sık kullanılmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu tür yaklaşımlar anlamlı bir tartışmanın önüne geçerek belirli noktalarda ortaklaşabilecek kesimleri bile karşı karşıya getirebilmekte, sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır. Konu ile birinci derecede ilgili olan Odamız; Anayasanın 135. Maddesine göre kurulmuş kamu kurumu niteliğinde bir meslek odası olup 65 yıllık deneyimi ile oluşturduğu meslek ilkeleri gereği mesleğin ve meslektaşın sorunlarını ülke sorunlarından ayırt etmeden bilimden, emekten, halktan ve kamu yararından yana çalışmalarını yürütmüştür. Odamız bu kapsamda ülkemizin her yerinde yürütülmekte olan madencilik faaliyetlerini ve sonuçlarını bu ilkeler ışığında takip etmekte, sonuçları hakkında kamuoyuna bilgilendirmeler yapmaktadır. Aslında 2007 yılında başlayan ve son günlerde tekrar gündeme gelen “Kaz Dağlarında Altın Madenciliği” tartışmalarını dikkatlice izleyen Odamız 2007 yılında yaptığı incelemeler ve bu incelemeler sonucunda ürettiği görüşlere ek olarak yeni bir çalışma grubu kurmuş bölgede yaptığı incelemelerin ve raporlar üzerinde yürüttüğü çalışmaların sonucunda bu “Ön İnceleme Raporu”nu hazırlayarak kamuoyu ile paylaşma gereği duymuştur” açıklamasında bulundu.
“Çevre faktörü göz ardı edilerek madencilik yapılamaz”
Raporda, “Sadece madenler veya ormanlar değil, denizler, dereler, göller, doğal, tarihsel ve kültürel varlıkların tamamı ülkemizin doğal kaynakları olup halkımızındır. Madenlerimiz de, diğer doğal kaynaklar gibi ülkemizin gelişimi ve toplumun refahı için, yani kamu yararı doğrultusunda değerlendirilmelidir Birçok ülkede toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bol üretim yapmak mümkün değildir. Bu nedenle, üretimde kullanılacak kıt kaynaklar için tercih yapmak bir zorunluluk olabilmektedir. Böyle bir tercih yapıldığında, yapılan tercihin rasyonel sayılabilmesi için, feda edilen değerlerin, alternatif maliyetlerinin yapılan tercihten fazla olmaması gereklidir. Örneğin; altın madenciliğinin tercih edilmesi için o yöredeki tarım, turizm vb. alternatiflerle kıyaslandığında, daha uzun süreli ve kamu yararına ekonomik avantajlar sağlaması gereklidir. Bu nedenle genel bir değerlendirme yerine, her altın madeni için ayrı ayrı alternatifler ortaya konulmalı, alternatif maliyet analizleri yapılmalı ve bu verilere göre tercihte bulunulmalıdır. Yapılacak tercihlerde sosyal maliyetlerin de gözetilmesi gerekmektedir. Yani kaynak kullanımı çok alternatifli, çok parametreli bir sorunu ifade etmektedir. Altın madenciliği, dünyada çevre konusunda duyarlı pek çok ülkede gerekli önlemler alınarak yapılmaktadır. Günümüzde çevreye karşı çok duyarlı birçok ülkede sadece altın değil her türlü yer altı ve yerüstü zenginlikleri (maden, petrol, doğal gaz, endüstriyel hammadde) çevreye en az zarar verecek şekilde planlanıp işletilebilmektedir. Dolayısıyla bazı özel durumlar (arkeolojik alan, sit alanı, milli park vb.) dışında madencilik uygun bir planlamayla çevre ile barışık olarak yapılabilmektedir. Çevre faktörü göz ardı edilerek madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi, içinde bulunduğumuz yüzyılda mümkün değildir. Madenciliğin çevreye etkileri yadsınamaz. Ancak, madencilik sektöründe, çevre dostu teknoloji ve yöntemlerin kullanılması, madencilik süreçlerinde ya da sonrasında çevrenin korunmasına ya da yenilenmesine yönelik önlemlerin alınması bir zorunluluktur. Bu konuda olumlu örnekler mevcuttur” ifadeleri dikkat çekti.
“Bu alanda hiçbir faaliyete izin verilmemeli”
Raporda, “Korunması gereken alanlar, sit alanları, milli parklar, su havzaları vb. konumuz bağlamında Kaz Dağları Milli Park alanı, eko sistem alanı da dikkate alınarak yeniden belirlenmeli ve bu alanlarda sadece madencilik faaliyetine değil, sanayi tesisleri, yapılaşma ve turizm tesisleri de dahil hiçbir faaliyete izin verilmemelidir. Çünkü Kaz dağlarının denize bakan kesimleri ve sahilleri yıllardır turizm ve yapılaşma adına talan edilmiştir. Altın madenciliği işletmelerinin tamamı ulusal mevzuata uygun olarak gerekli yasal izinleri almışlardır. Bazı işletmeler ulusal mevzuatında üzerine çıkarak uluslararası standartları da sağlamış durumdadırlar. Ancak siyasi iktidarın, toplum kesimlerinin duyarlılıklarını dikkate almayarak “ben yaptım oldu” anlayışı ile çıkarmış oldukları yasalar ihtiyaca yeterince cevap vermemekte, toplumu tatmin etmemektedir. Son süreçte gelişen toplumsal muhalefetin en önemli nedeni bu durumdan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tüm ekonomik faaliyetlerde olduğu gibi madencilik faaliyetlerinde de yaşanacak olumsuzlukların birinci derecede sorumluları bu yasaları çıkaranlar ve uygulayıcıları olacaktır” denilerek bölgenin önemine dikkat çekildi.
“Yöre halkı ile barışa” vurgu yapıldı
Raporun dikkat çekici bölümlerinden biri de “Yöre halkı ile barışık olmayan hiçbir ekonomik faaliyet kabul edilemez” ifadesi oldu. Raporda, “Geçmiş yıllarda yöre halkı tarafından benzeri alanlarda madencilik faaliyetlerine karşı davalar açılmış ve “sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı anayasal bir haktır” gerekçesi ile yargıda iptal kararları alınmıştır. Ancak bu kararalar siyasi iktidar tarafından ekonomik gerekçelerle dikkate alınmayarak uygulanmamıştır. Yaşananlara karşı gelişen toplumsal muhalefetin en önemli nedeni bu durumdur. Bu sürecin de yargıya taşınması kuvvetle muhtemel olup hukuk devleti olmanın gerekleri yerine getirilmelidir. Ülkemizde tüm sektörlerde olduğu gibi madencilik sektöründe de en önemli sorun, başta meslek odaları olmak üzere toplumun hiçbir kesiminin görüşü alınmadan, uluslararası tekellerin ve sermayenin amaçlarına hizmet eden bir maden kanununun çıkarılmış olmasıdır. Ayrıca, firmaların mevcut yasalara uygun olarak izin almasından öte mevzuatın gereklerine göre çalışmaması ve bunun kamu tarafından denetlenmemesi de çok önemli sorunlardır. Meslek Odalarının da devre dışı bırakılarak, kamusal denetimin göz ardı edilmesiyle piyasa mantığı gereği "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" düşüncesi her alanda egemen olmuştur. Bu durum genel anlamda bir güvensizlik ortamı oluşturmakta ve haklı olarak toplumsal tepkileri artırmaktadır” denildi.
(Seçkin Sağlam)