Gebelik düşünen anne ve anne adaylarının hastalıkları veya gebelik sürecinde anne ya da bebek kaynaklı oluşabilecek durumlar hamileliği riskli hale getirebiliyor. Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi Perinatoloji Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr. İbrahim Polat ile Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Doç. Dr. Semra Yüksel ile Uzm. Dr. Ali Selçuk Yeniocak da gebelik planlaması, gebelik sürecinde takip ve tarama testleri gibi konularda bilgi verdi. Uzmanlar, sezaryen oranı ve vajinal doğum süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Anne karnında tedavi edebildiğimiz durumlar var”
Risk değerlendirmesinin çok önemli olduğunu sürecin buna göre şekillendiğini aktaran Perinatoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Polat, “Gebelerin riskinin değerlendirilmesi; bir gebe kalmadan önce yapılabilir bir de gebe kaldıktan sonra riskli gebelik haline dönüşenler var. Gebe kalmadan önce örneğin; hipertansiyon, diyabet, tiroit gibi bir hastalık varsa zaten bu doğrudan riskli bir gruba giriyor. Hiç risk grubunda olmayan gebelerimiz var. Bunları nasıl tanıyoruz; yaptığımız tarama testileriyle. Anne hastalığı ya da çocukta bir anomali çıkarsa bunları da riskli gruba alıyoruz. Risk, aslında düşük riskli hastalarda tarama testleri ve takiple ortaya çıkıyor. En önemlilerinden biri; romatizmal hastalıklar, anne hayatı bile tehlikeye girebiliyor, hipertansiyon mutlaka gebe kalmadan önce kontrol altına alınmalı. Diyabetik hastalarda özellikle bebek açısından çok önemli, bunlar sık görülenler. Akraba olmak eğer genetik olarak altta yatan bir taşıyıcılık veya hastalık varsa o açıdan çok önemli hale geliyor. SMA, kistik fibrozis gibi bu hastalıkların da daha gebe kalmadan önce taranmasında mutlaka fayda var. Sigaranın kesilmesini, içiyorsa gebelikte içilmemesini isteriz. 35 yaş üstü Sağlık Bakanlığı’mızın da rehberlerinde vardır, riskli gebe olarak alınır ve takip edilir çünkü çıkabilecek hastalıklar artıyor. 35 yaşından sonra hele ilk gebelikse çok önemli hale geliyor. Anne karnında tedavi edebildiğimiz durumlar var. Testler yapıldı, bir de 11-14’üncü haftada görülmesi gerekiyor, özellikle 12-13’üncü haftayı daha çok tercih ediyoruz, yüzde 50’ye yakın, hatta bazı kaynaklar 65’e yakın bu çocukların anormal olup olmadığını saptayabiliriz diyorlar. Bir de 22’nci haftada ayrıntılı olarak fetüsün anatomisine bakmak zorundayız” dedi.
“Sezaryenı bir doğum alternatifi olarak görmek yanlış”
Türkiye’deki sezaryen oranına yönelik değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. Polat, “Sezaryen olduğunuz zaman karnınızın açıldığını, ileride ikinci bir ameliyat gerektiğinde orada yapışıklıklar olabileceğini ve çok daha zor ameliyat olabileceğinizi unutmamak lazım. Anestezi alıyorsunuz, epidural, genel olsun fark etmez, ayrı komplikasyonları var. Dolayısıyla sezaryeni bir doğum alternatifi olarak görmek yanlış, alternatif değildir. Nedene yönelik sezaryen olunması lazım. İri bebek, bebek 4,5-5 kilo bir neden, ters duruyor. Dünyada ters duran çocuğu doğurtan ülke sayısı artık çok az çünkü komplikasyonlar çıkıyor. En çok ülkemizde olan sezaryen nedeni çocuğun doğum anında çocuğun kalp seslerinin bozulması. Biz makine ile saptıyoruz, 'Bu çocuk tehlikede, sezaryene alalım diyoruz', bunlar tamam. Endikasyon dışı, istem ya da başka sosyal nedenler, bunu azalmamız lazım. Vajinal doğumu teşvik etmeliyiz, doğumdan sonra toparlanması çok daha kolay. Emzirmesi, çocuğuna süt verebilmesi daha kolay, daha çabuk sütü geliyor. Sezaryen sonrası çocuklarda problemler daha çok görülüyor. Kişiler vajinal doğurmalı ama mümkün değilse sezaryen olmalı” ifadelerini kullandı.
“Ne tür bir risk taşıdıklarını bilirsek takibini buna göre yapıyoruz"
“Gebelik takibinde anne ve bebeğin sağlıklı olarak sürecine devam etmesi için oldukça kontrollü bir şekilde takip etmemiz gerekiyor” diyerek kontrollerin önemine vurgu yapan Doç. Dr. Semra Yüksel sözlerine şöyle devam etti: “Ne tür bir risk taşıdıklarını özellikle genetik hastalıklar açısından bilirsek takibini buna göre yapıyoruz. Geçirilmiş sezaryenlerin yüksekliğimden dolayı bu oran yükseliyor. İlk sezaryenler azaldığı takdirde bu oran zamanla düşecektir. Diyelim ki; bebekte yüksek risk var, bebeğin kalp atımı bozuldu ya da anne vajinal doğum için uygun değil, böyle durumlarda sezaryen olması gerekiyorsa da hastanın doktora uyması gerekiyor. Tabi ki vajinal doğumda ayağa kalkma, toparlanma, bebeğe bakma süreci anne bebek bağı sezaryene göre oldukça iyi. Sezaryen oranlarını azaltmamız için hastaların takibe düzenli gelmesi gerekiyor. Şeker taramalarının düzenli yapılması bebeğin daha kabul edilebilir vajinal doğum için uygun olan ağırlıkta doğmasına yardımcı oluyor. Gebelerin düzenli takipler, tarama testleriyle takip edilmesi önem taşıyor”
“Gebe okullarında akıllarına takılan her soruya cevap bulacaklar”
Gebelikte planlama sürecine yönelik konuşan Uzm. Dr. Ali Selçuk Yeniocak ise, “Gebelik planlıyorum’ dediği zaman randevusunu alıp doktoruyla bunu birebir tartışmasını öneriyorum. Ailesel özellikleri, kullandığı ilaçlar olabilir, yemesinden, içmesinden belirli bir planlama yapıyoruz. İstediğimiz tetkikleri var, genel takip planlaması açısından önerilerimizde bulunuyoruz. Gebe okullarımızı öneriyoruz, burada gebelik sürecinde akıllarına takılan her soruya cevap bulacaklar. Fizyoterapistinden diyetisyenine kadar nefes egzersizinden eşiyle birlikte olan eğitimine kadar interaktif, çok güzel bir şekilde süreci sonlandırabilirler. Gebeyken gribal enfeksiyonlar daha ağır seyrediyor. Aşılarımızı olalım, hekimlerimizin takibinde olalım. Önümüz kar kış, gebeler çok fazla geliyor ‘Kaydım, düştüm’ diye lütfen kaydırmayan ayakkabılarla gezelim. Doğal şeyler tüketmeye, işlenmiş şeyler tüketmemeye çalışalım” şeklinde konuştu.
(İHA)