Bu sözler çok tartışılır.

Çanakkale Valisi Ahmet Çınar itilaf devletlerinin Gelibolu Yarımadası’nı terk etmelerinin 99 yılı nedeniyle düzenlenen etkinlikteki sözleri; Osmanlıcılık hayalleri ile Mustafa Kemal Atatürk’ü gözden düşürmek adına Padişah Vahdettin için ‘kurtuluş savaşının mimarıdır’ şeklindeki anlayışı bir kez daha Çanakkale’ de tartışılır hale getirecek.
Vali Çınar’ın “Tarihimiz bir bütün. Türk devletleri ve Osmanlı Devlet adamları çok büyük adamlardı. Bizim atalarımız çok büyük işler yaptılar. Mustafa Kemal Atatürk’ü yanına çağırıp parasını verip elimdeki en büyük tekneyi hizmetine vererek ‘Anadolu da kurtuluş hareketini’ başlat diye gönderen Sultan Vahdettin’dir. Bunu da bütün alem bilir ama kimse de söylemez. Dolayısıyla dosdoğru olacağız, objektif olacağız” sözleri dikkatleri yeniden bu tartışamaya yöneltti.

1271
Her şey aslında Atatürk düşmanlığı ile bilinen Mevlanzade Rıfat`ın başının altından çıkmıştır. 1929 yılında kaleme aldığı Türkiye İnkılabı`nın İç Yüzü adlı kitabında, "VI. Mehmet Vahdettin Han, Anadolu`da Milli bir kuvvet hazırlamayı düşünmüş ve bu kuvveti meydana getirmek için yakınında bulunanların telkini ile yaverlerinden Mustafa Kemal Paşa`yı geniş bir yetki ve özel bir talimatla galip devletlerin İstanbul`da bulunan temsilcilerinin bilgisi dışında gizlice Anadolu`ya göndermiştir." demiştir
Bu iddialara en güzel cevabı, Mustafa Kemal Atatürk bizzat kendisi Nutuk adlı eserinde vermiştir.
Atatürk Nutuk`ta "Samsun`a gidiş" konusuna şöyle açıklık getirmiştir: "Onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler, ne pahasına olursa olsun benim İstanbul`dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe `Samsun ve dolaylarındaki güvenlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun`a kadar gitmem idi. Ben bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte genelkurmayda bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular. Yetki konusu ile ilgili emri de ben kendim yazdırdım. Hatta Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa, bu talimatı okuduktan sonra imzalamaya çekinmiş, anlaşılır, anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır."
Görüldüğü gibi önce İngilizler, bir notayla Hükümetten ve Padişahtan Karadeniz`deki ve Doğu Anadolu`daki karışıklıklann bir an önce önlenmesi istemişler, Sonra Sadrazam Damat Ferit bu doğrultuda bir müfettiş ararken, Atatürk`ün kişisel girişimleri sonrasında iletişim kurduğu İçişleri Bakanı Mehmet Ali Bey gibi bazı hükümet üyeleri devreye girerek bu müfettişin Atatürk olabileceğini belirtip Damat Ferit`i ikna etmişler ve böylece bu görev Atatürk`e verilmiştir. Ve son olarak da bu görevlendirmeyi, yukarıdaki nedenlerden dolayı, Padişah Vahdettin de onaylamıştır.
 
Yine Mustafa Kemal Atatürk  o günün koşullarını Nutuk adlı eserin de şöyle anlatmaktadır.
“Osmanlı Devleti`nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı`nda yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş`ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı`na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa `nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı”
Mustafa Kemal Atatürk;  Padişah Vahdettin ve Damat Ferit Paşa hükümetine ilişkin kendilerini kurtarmaya dönük tedbirler peşinde koştuğunu belirtmesine karşın Vahdettin’in  ulusal kurtuluş savaşının başlamasına öncülük ettiğini söylemek  ne kadar gerçeklerle bağdaşır, böylesi bir çabanın varmak istediği sonuç nedir sorularının arka planında tarihi gerçeklerin alt üst edildiği farklı niyetler gözükmektedir.
"Vahdettin, Atatürk`ü Kurtuluş Savaşı`nı başlatmak için Anadolu`ya gönderdi" diyen Vahdettinci yazarların kendilerince en güçlü kanıtı, Atatürk`ün Vahdettin`le yaptığı son görüşmede, Vahdettin`in Atatürk`e, "Paşa Paşa devleti kurtarabilirisin!" demiş olmasıdır.
İstanbul`da kaldığı altı ay boyunca birçok kere Padişah Vahdettin`le görüşen Atatürk, Samsun`a hareket etmeden bir gün önce, 15 Mayıs 1919 tarihinde Yıldız Sarayı`na giderek Padişah Vahdettin`le görüşmüştür.
Atatürk, bu görüşmenin detaylarını 1926 yılında Falih Rıfkı Atay`a anlatmıştır.Falih Rıfkı Atay’ın “Atatürk’ün Bana anlattıkları adlı kitabında Atatürk’ün direkt anlatımları  ve Falih Rıfkı Atay’ın  değerlendirmeleri bu konuda önemli kaynaklardan biridir.Kitabın ilgili bölümleri şöyle :
Şimdi Atatürk`e kulak verelim: "Yıldız Sarayı`nın ufak bir salonunda Vahdettin`le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağına dirseğini dayamış olduğu bir masa, üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi`ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine paralel hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordolarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı`na doğrulmuş! Manzarayı görmek için başımız sağa sola çevirmek yeterliydi. Vahdettin, unutamayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:
 
`Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti.) tarihe geçmiştir.` (O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum). `Bunları unutun` dedi. `Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemli olabilir; Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin!" (1)
İşte, Vahdettin`in, ağzından dökülen, "Paşa Paşa devleti kurtarabilirsin" cümlesini, "Vahdettin`in Atatürk`ü gizli bir planla Kurtuluş Savaşı`nı başlatması için Anadolu`ya gönderdiği" biçiminde yorumlayanlar vardır. Evet, aslında Vahdettin`i tanımasam ve Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu`daki Milli hareketi yok etmek için yaptıklarını, ayrıca İngilizlerle nasıl gizlice anlaştığını bilmesem, ben de bu sözleri "Vahdettin`in, Atatürk`ü, Kurtuluş Savaşı`nı başlatması için Anadolu`ya gönderdiği" biçiminde yorumlayabilirdim. Ancak bütün bu gerçekleri bilen biri olarak bu kadar iyi niyetli olamayacağım.
 
Vahdettin`in bu sözlerini, Vahdettin`i "Kurtuluş Savaşı kahramanı" ilan etmek için kullananlar, Atatürk`ün, Vahdettin`in bu sözleri hakkındaki yorumunu nedense görmezden gelmişlerdir.
Atatürk`ün, Vahdettin`in bu sözleri hakkındaki yorumunu ve görüşmenin sonraki aşamalarını yine Atatürk`ün anılarından takip edelim: "Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki, ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mıydı? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahminle başka bahislere girişmeyi tehlikeli buldum. Kendisine basit cevaplar verdim: `Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim.Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.`
 
Söylerken kafamdaki bulmacayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, eğilimlerini, sahtekarlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim?
 
Memleketi kurtarmak lazımdır. İstersem bunu yapabilirmişim! Nasıl hemen hüküm veririm:
 
Vahdettin demek istiyordu ki, hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanak noktamız, İstanbul`a hakim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri tutuklarsam Vahdettin`in arzularını yerine getirmiş olacaktım.
 
`Merak buyurmayın efendimiz! Nokta-i nazar- şahanenizi anladım. İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım!
 
`Muvaffak ol!` hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra huzurundan çıktım.
 
Naci Paşa, Padişahın yaveri, fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak muhafaza içinde bir şey tutuyordu. `Zat-ı Şahane`nin ufak bir hatırası` dedi. Kapağın üzerinde Vahdettin`in inisiyalleri işlenmiş bir saatti. `Peki, teşekkür ederim` dedim, yaverim aldı.
 
Sonra sanki Yıldız Sarayı`ndan çıktığımızı ve hareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek, saklamak ister gibi ihtiyatla, ayaklarımızın pıtırtısını işittirmekten korkarak saraydan uzaklaştık." (2)
 
Bu tartışmaya ışık tutacak bazı değerlendirmeler bunlar, şimdi yorum sizlerin.
 
 
(1)    Falih Rıfkı Atay “Atatürk’ün Bana Anlattıkları” adlı kitabı  syf :139
(2  )  Falih Rıfkı Atay “Atatürk’ün Bana Anlattıkları” adlı kitabı  syf :140
 
Paylaş