yandexmetrikacounter
Aydın; “Ne yetiştiriyorsam aynısını evime g | Çanakkale Olay

Aydın; “Ne yetiştiriyorsam aynısını evime götürüyorum”

Çocukken atasını ve babasını örnek alan Çanakkale Merkez Üretici Birlik Başkanı Cahit Aydın ile tarım,  hayvancılık ve Pazar esnaflığı merak edilenleri siz okuyucularımız için cevaplandırdı.

755

Geçmişten günümüze bir çok medeniyetlere ve savaşlara ev sahipliği yapmış Çanakkale, bereketli topraklarında dün olduğu gibi bugün de atalarından gördüğü tarım ve hayvancılık mesleğini seçmiş, üretenin ve üreticinin sesi olmayı hedef seçen Çanakkale Merkez Üretici Birlik Başkanı Cahit Aydın yaklaşık 25 yıldır yaptığı tarım, hayvancılık ve Pazar esnaflığı üzerine kendisiyle bir röportaj gerçekleştirdik.

104740_wuciwug_5604aa42_aydin-ne-yetist.jpeg

Çocukken babasını izleyerek tarım ve hayvancılık işini meslek edinen Cahit Aydın, atalarından aldığı üretim kültürünü bugünün modern tarım teknikleriyle harmanlayarak üretim kalitesini arttırmış bir işletme kurarak, “Bugün yine doğsam bu mesleği kendime iş edinir, yine de yapardım.’’ Cahit Aydın bugün yalnızca üretmekle kalmayıp aynı zamanda Pazar da bulunan üretici esnafın ve üreticinin haklarını savunan kişi olarak da ön planda. Kendi yetiştirdiği küçükbaş hayvanların gübresini de değerlendiren Aydın, kendi serasında ve diğer tarım arazilerinde bu hayvanlardan elde ettiği gübreyi kullanarak kimyasal ürünlerden de uzak kaldığından bahsediyor. Toprağın, üreticinin sesi olmaya gönül vermiş bir üreticinin hikayesini siz okuyucularımız için derledik.

104740_wuciwug_73fde11f_aydin-ne-yetist.jpeg

Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Çanakkale Merkez Üretici Birlik Başkanı Cahit Aydın. Uzun yıllardır tarım sektöründe aktif olarak yer alıyorum ve üreticilerimizin haklarını savunmak, onların sorunlarını dile getirmek için çalışıyorum. Aynı zamanda bölgedeki tarımsal gelişmelerin takipçisi olarak, çiftçilerimizin daha iyi koşullarda üretim yapabilmesi için çeşitli projelerde ve organizasyonlarda görev alıyorum. Tarıma olan tutkum ve üretici camiasına olan bağlılığım ve günlük yaşantıda aktif olmam beni bu göreve yönlendirdi ve Çanakkale tarımının gelişmesine katkı sağlamak için elimden geleni yapmaya devam ediyorum.

104740_wuciwug_07747703_aydin-ne-yetist.jpeg

Kendinizi ve ne kadar süredir bu işi yaptığınızı biraz anlatabilir misiniz?

Hem pazarcılık, hem çiftçilik ve hayvancılık işi ile 2000 yılından beri ailemle birlikte uğraş veriyoruz. Sizin anlayacağınız yaklaşık 25 yıldır bu sektörün içinde kendi çabalarımızla kavruluıyoruz. Başlangıçta sanayi sektöründe çalışıyordum fakat zamanla tarım ve hayvancılığa olan ilgim ağır bastı ve bu alana yöneldim. O günden beri hem hayvancılık yapıyor hem de tarımsal üretimle uğraşıyorum. Bu işte geçirdiğim yıllar boyunca edindiğim tecrübelerle, hem üretim tekniklerimi geliştirdim hem de doğayla daha uyumlu yöntemler kullanmaya özen göstermeye çalıştım. Tarım ve hayvancılık, benim için sadece bir iş değil; aynı zamanda yaşam tarzım ve tutkum haline geldi. Her geçen gün yeni şeyler öğrenerek ve deneyim kazanarak yoluma gücüm yetene kadar devam edeceğim.

104740_wuciwug_47bf6226_aydin-ne-yetist.jpeg

Hangi ürünleri yetiştiriyorsunuz ve bu ürünler değişiklik gösteriyor mu?

Genel olarak sebze üretimi üzerine çalışıyorum. Mevsimine ve talebe göre neredeyse tüm sebze çeşitlerini ekiyorum. Domates, biber, patlıcan, salatalık, fasulye, kabak, marul gibi birçok ürünü hem açık alanda hem de serada yetiştiriyorum. Ürün çeşitliliğini mevsim koşullarına göre belirliyorum; yazın daha çok sıcak iklim sebzeleri, kışın ise dayanıklı ve serada yetişebilen ürünleri tercih ediyorum. Ürünlerin çoğunu burada, kendi tezgahımda perakende olarak satıyorum. Bu şekilde hem aracısız doğrudan tüketiciye ulaşıyor hem de ürünün kalitesini birebir anlatma şansım oluyor. Müşterilerim ne aldığını biliyor, ben de ne sattığımı... Bu güven ilişkisi sayesinde hem üretimden hem satıştan memnun kalıyoruz. Ayrıca tüketiciden gelen talepler doğrultusunda bazı dönemlerde ürünlerde küçük değişiklikler yapabiliyorum. Yani üretim esnek ve ihtiyaçlara göre şekillenebiliyor.

104740_wuciwug_8aa2073e_aydin-ne-yetist.jpeg

Tarımla uğraşmaya nasıl başladınız ve aileden gelen bir meslek mi?

Evet, ben çocukluğumdan bu güne kadar çiftçilik, tarım ve hayvancılık işlerinde yoğruldum. Tarım ve hayvancılık bizim ailemizden görerek yaptığımız bir iş. Babam da yıllarca bu işle uğraştı, ben de onun izinden gittim. Çanakkale sanayisinde bir dönem çalıştıktan sonra, bu işin bana uygun olmadığını fark ettim ve hiç vakit kaybetmeden tarıma yani toprağa yöneldim. Sanayiden ayrılır ayrılmaz doğrudan bu işi seçtim. Önce Çanakkale merkezdeki pazarda kendime bir yer aldım ve kendi ürettiğim ürünleri doğrudan tüketiciye sunmaya başladım. Şu anda üç dönüm seram var. Hem açık alanda hem de serada üretim yapıyorum. Mevsimine göre ürün çeşitliliğini artırmaya çalışıyorum. En büyük mutluluğum da çocuklarımın bu işe sahip çıkması. İki üniversite bitirmiş bir oğlum var ve o da benimle birlikte tarım yapıyor. Ailemle birlikte bu işi sadece geçim kaynağı olarak değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı olarak görüyoruz. Toprakla uğraşmak, üretmek ve insanlara sağlıklı ürünler sunmak bizim için büyük bir gurur kaynağı oluyor.

104740_wuciwug_c3259d00_aydin-ne-yetist.jpeg

Ürünleri yetiştirirken hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?

Benim önceliğim yetiştireceğim üründe her zaman doğal yöntemler. Kimyasal gübrelerden mümkün olduğunca uzak duruyorum. Kendi keçilerimden elde ettiğim doğal keçi gübresini kullanıyorum. Ekim öncesinde mutlaka toprağı bu doğal gübreyle besliyorum. Bu hem toprağın yapısını güçlendiriyor hem de ürünlerin daha sağlıklı olmasını sağlıyor. Toprak hazırlığı sürecinde de yine doğallığı esas alıyorum; toprağı dinlendiriyor, havalandırıyor ve ondan sonra dikim işlemlerine geçiyorum. Gerektiğinde bitkiyi korumak için doğal karışımlar ve organik destekleyiciler kullanıyorum. Doğadan geleni doğaya geri vermek gerektiğine inanıyorum. Hem kendim yediğim hem de başkalarının tüketeceği ürünlerde sağlığa zarar verecek hiçbir kimyasalı tercih etmiyorum. Bu hem vicdani olarak hem de tarımın sürdürülebilirliği açısından biz üreticiler için çok önemli.

104740_wuciwug_f5ee53c6_aydin-ne-yetist.jpeg

Gübre ve ilaçlama gibi konularda nelere dikkat ediyorsunuz?

Gübre ve ilaçlama konusunda en çok dikkat ettiğim şey kalıcılık süresidir. Yani uyguladığım ilacın ya da gübrenin bitki üzerinde ne kadar süre etkili olacağı ve o ürünün ne zaman hasat edileceğidir. Bugün bir ilaç ya da gübre kullandıysam, onun kalıntısı bitmeden, yani uygun bekleme süresi geçmeden kesinlikle hasada girmem. Çünkü insanlar ne yerse ben de onu yiyorum. Bu yüzden hem insan sağlığı açısından hem de etik olarak bu konuya bir üretici olatak büyük özen gösteriyorum. Doğru zamanlama ve bilinçli kullanım benim için çok önemli.

Gider maliyetleri sizi zorluyor mu?

Evet, gider maliyetleri bizi ciddi anlamda zorluyor. Girdilerimiz her geçen yıl daha da artıyor. Mazot, gübre, ilaç, fide, sulama gibi kalemlerde büyük bir artış var. Buna karşılık ürün fiyatları, geçen seneye kıyasla ya aynı kaldı ya da bazı ürünlerde daha da düştü. Bu dengesizlik, üreticiyi sıkıntıya sokuyor. Özellikle işçilik maliyetleri çok yükseldi. Günlük yevmiye, taşıma giderleri, yeme-içme gibi harcamalar da üretim sürecine ek yük getiriyor. Mazot fiyatları neredeyse haftalık olarak değişiyor, gübre fiyatları zaten tavan yapmış durumda. Hal böyle olunca kâr etmek değil, zarar etmemek için mücadele ediyoruz. Bu şartlarda üretim yapmak biz çiftçiler için her geçen yıl daha zor hale geliyor.

Devletten ve yerel yönetimlerden destek alıyor musunuz?

Yerel yönetimlerden doğrudan bir destek almıyoruz. Ancak devlet, ektiğimiz ürüne göre mazot ve gübre gibi alanlarda destek veriyor. Hayvancılıkla ilgili projelerde de ayrıca teşvikler sağlanıyor. Ben aynı zamanda hem tarım hem de hayvancılık yaptığım için devletin verdiği bazı desteklerden faydalanıyorum.

Bu destekler size yeterli geliyor mu?

Açıkçası destekler yeterli değil ama her şeyi de devletten bekleyemeyiz. Yine de bu alandaki projelerin çoğu büyük üreticilere yönelik hazırlanıyor. Küçük üreticiler için somut ve sürdürülebilir desteklerin yetersiz kaldığını düşünüyorum. Bu dengenin biraz daha Tarım Bakanlığı tarafından gözetilmesi gerektiği inancındayım.

Ürünlerinizin, hak ettiği karşılığı alabiliyor musunuz?

Zaman zaman hak ettiğimiz karşılığı alabiliyoruz ama her zaman böyle olmuyor. Bu tamamen arz ve talep dengesiyle ilgili bir durum. Mesela bir yıl bir ürün çok iyi para kazandırıyor, piyasada değer görüyor. Haliyle bir sonraki yıl herkes o ürünü ekmeye başlıyor. Ancak bu sefer de arz fazlası oluyor, ürünün fiyatı düşüyor ve aynı kazancı elde etmek mümkün olmuyor. Yani tarımda kazanç sabit değil, her yıl farklı bir tablo çıkabiliyor karşımıza. Hava şartları, hastalıklar, piyasa dengesi gibi birçok etken ürünün değerini doğrudan etkiliyor. Biz üreticiler emeğimizin tam karşılığını almak istiyoruz ama çoğu zaman bu tamamen şansa ve piyasanın gidişatına kalmış oluyor.

Tarımla uğraşmanın sizin için en güzel yanı nedir?

Tarımla uğraşmanın en güzel yanı doğayla iç içe bir hayat sürmek. Toprağın kokusunu duymak, gün doğumuyla birlikte tarlaya gitmek, bir fideyi büyütüp ürününü görmek tarif edilmez bir mutluluk. Zaten insan sevdiği işi yaparsa yorgunluk da zahmet de gözüne gelmez, her şey daha keyifli olur. Bu işi seviyorum çünkü hem doğayla iç içeyim hem de insanların sofrasına en sağlıklı, en doğal ürünleri ulaştırıyorum. İnsanların "Bu domatesin tadı eski domates gibi" demesi, "Bu fasulye çok lezzetliymiş" demesi beni gururlandırıyor. Çünkü biliyorum ki, kendi çocuklarıma ne yediriyorsam, başkasının çocuğu da aynısını yiyor. Ben ne yetiştiriyorsam, ne satıyorsam, aynı ürünü kendi evimde, kendi soframda da tüketiyorum. Bu güveni verebilmek, bu samimiyetle üretmek işin en güzel yanı. Tarım benim için sadece geçim kaynağı değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir vicdan işidir.

Tarımla uğraşmanın sizin için en güzel yanı nedir?

En güzeli doğayla iç içe olmak. Zaten insan sevdiği işi yaparsa, her şey daha güzel geliyor. Toprakla uğraşmak, bitkilerin büyümesini izlemek, emeğinin karşılığını almak büyük bir huzur veriyor. Hele ki insanların en sağlıklı, en doğal ürünleri tüketmesini sağlamak, onları memnun görmek insanı gerçekten mutlu ediyor. Ben ne üretiyorsam, kendi soframa da onu koyuyorum. Ne satıyorsam, aynısını kendi evimizde yiyoruz. Bu da işin en güven veren, en gurur duyulası yanı. Hem üretiyor, hem tüketiyorsun; aradaki güveni, doğallığı kendin sağlıyorsun.

Vatandaşlar ürünlerin fiyatı hakkında ne düşünüyor ve size maaliyeti nasıl yansıyor?

Şu anda, özellikle meyve fiyatları geçen yıla kıyasla belirgin şekilde yüksek. Vatandaşlar bu artıştan dolayı zaman zaman tepki gösteriyor; ancak bu durumun arka planında üreticinin elinde olmayan birçok sebep yatıyor. Özellikle bu yıl yaşanan doğal afetler, dolu ve don gibi olumsuz hava koşulları, bazı bölgelerde ciddi ürün kayıplarına neden oldu. Hal böyle olunca, belli bölgelerde az bulunan ürünler, arz-talep dengesine bağlı olarak değer kazandı. Bizim bölgemizde ürün çıkması, doğal olarak fiyatların yüksek seyretmesine neden oldu. Vatandaş raflarda ya da pazarda fiyatları görünce haklı olarak pahalı buluyor ama üreticinin yaşadığı zorlukları göz önünde tutmak gerek. Sebze fiyatlarına baktığımızda ise genel olarak geçen seneki seviyelerde seyrediyor gibi görünüyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, üretim maliyetlerinin geçen yıla göre ciddi biçimde artmış olması. Örneğin bir fide, geçen seneki fiyatının neredeyse iki katına satılıyor. İşçilik maliyetleri, tarımda en büyük gider kalemlerinden biri haline geldi. Günlük yevmiyeler arttı, işçi bulmak da eskisi kadar kolay değil. Aynı şekilde gübre, ilaç ve sulama gibi temel girdilerde de ciddi fiyat artışları söz konusu. Yani üreticinin kazandığı artış, çoğu zaman masraflarını bile karşılayamaz hâle geliyor. Sonuç olarak, vatandaşın pahalı bulduğu ürün aslında üreticiye de pahalıya mal oluyor. Fiyatlar yükselmiş gibi görünse de üreticinin eline kalan kazanç çoğu zaman çok sınırlı. Tarımda sürdürülebilirlik için bu dengenin daha sağlıklı kurulması şart. Aksi halde hem üretici hem de tüketici zor durumda kalmaya devam edecek gibi görünüyor.

Yani her geçen gün tarım işi zorlaşıyor mu?

Evet, ne yazık ki her geçen gün tarım işi daha da zorlaşıyor. Artan girdi maliyetleri, mazot, gübre ve yem fiyatlarındaki sürekli yükseliş, çiftçiyi her geçen gün daha da zor bir sürecin içine sokuyor. Bununla birlikte, iklim değişikliğinin etkileri, kuraklık, düzensiz yağışlar ve doğal afetler de üretimi olumsuz etkiliyor. Genç nüfusun tarımdan uzaklaşması, iş gücü bulma sorunları ve pazarlama sıkıntıları da cabası. Tüm bu etkenler birleştiğinde, tarımla uğraşmak hem ekonomik hem de psikolojik açıdan ciddi bir mücadeleye dönüşüyor. Köylerde tarım artık sadece toprakla uğraşmak değil, aynı zamanda hayatta kalmak için verilen büyük bir direnişe benziyor.

Fotoğraflar: Sude Bikyoruk

(ERHAN TAYLAN)
Paylaş