Atatürk 1928'de Çanakkale'ye neden geldi?

4323

 Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Mithat Atabay, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, Çanakkale Savaşlarından sonra kente ilk kez gelişinin 92’nci yılı nedeni ile gazetemiz Çanakkale OLAY’a özel açıklamalarda bulundu. “Anafartalar Kahramanı” olarak dünya liderler sahnesine çıktığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözünün yazıldığı Çanakkale Savaşlarına komutanlık eden Mustafa Kemal Atatürk, savaş yıllarının ardından Çanakkale’ye ilk kez 1 Eylül 1928 tarihinde geldi. sonrasında 1933 ve 1934 yıllarında da toplam 5 kez Çanakkale’ye gelen Mustafa Kemal Atatürk’ün 1928 yılında yaptığı ziyaret ayrı bir önem taşıyordu. 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” öncesinde uygulamaya konulan “Latif Alfabesi” ya da “Latin Kökenli Türk Alfabesi”nin uygulanabilirliğini tatbik etmek isteyen Atatürk, ziyaret ettiği kentler içinde bulunan Çanakkale’nin ayrı bir önemi vardı. Zira, ülkenin önsüzünün yazıldığı Çanakkale’de, Harf Devrimi’ne direnen bir grup söz konusuydu.

 

İşte o günleri Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Mithat Atabay, anlattı.

“Atatürk Harf Devrimine karşı olanlar için çanakkale’ye geldi” diyen Atabay, “Atatürk’ün Cumhuriyet döneminde Çanakkale’ye yaptığı ilk gezisi yeni harflerle ilgiliydi. Mustafa Kemal Atatürk, daha 1908 yılında Bulgar Türkolog İvan Malinov’a bir alfabe değişikliğinden yana olduğunu söyledi. 1914’ta Madam Corin’e gönderdiği Fransızca mektubun sonunda yer alan Türkçe notu Latin harfleriyle yazdı.

Atatürk, Karlsbad hatıralarında 6 Temmuz 1918’de, “Benim elime büyük salahiyet ve kudret geçerse, ben içtimai hayatımızda istenen inkılâbı bir anda, bir ‘coup’ ile tahakkuk ettireceğimi zannederim… Toplumun öğrenimini yeni ve kolay usullerle sağlamaktır.” yazarken,  Mazhar Müfit Kansu “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” adlı eserinde Atatürk’ün kendisine 8 Ağustos 1919’da Erzurum Kongresi bittiği akşam not ettirdiği maddelerin birincisinin “Cumhuriyetin ilanı”, beşincisinin de “Latin harflerinin kabulü” olduğunu dile getirmektedir.

 

1923 yılında İzmir İktisat Kongresi sırasında Latin harflerinin kabul edilmesi konusunda kongre başkanlığına bir önerge verilmiş ancak toplantının konuyla ilgili olmadığı gerekçesiyle önerge Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderildi. 1927 yılında basılan posta pullarının üzerinde ise “Türk Postaları” sözcüğü Latin harfleri ile basıldı. Atatürk 1928 yılında başında Türkçenin özelliğine uygun alfabenin belirlenmesi için bir “Alfabe Komisyonu”nu oluşturdu. Alfabe Komisyonu’nda üç uzman, üç, eğitimci ve üç de milletvekili bulunuyordu. Komisyon 26 Haziran 1928 tarihinde toplanarak Latin kökenli Türk Alfabesi’nin hazırlıklarına girişti. Komisyonun işlerinin artması ve genişlemesi üzerine beş üye daha komisyona katıldı ve sayıları ondörte çıkarıldı. Alfabe Komisyonu üyeleri; Mehmet Emin (Erişirgil), Mehmet İhsan (Sungu), Falih Rıfkı (Atay), Fazıl Ahmet (Aykaç), Ruşen Eşref (Ünaydın), Ragıp Hulusi (Özdem), Ahmet Cevat (Emre), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), İbrahim Osman (Karantay), Avni (Başman), İbrahim Necmi (Dilmen), Ahmet Rasim, Celal Sahir (Erozan) ve İsmail Hikmet (Ertaylan)’dan ibaretti.

Alfabe Komisyonu, yirmidört harften oluşan Latin Alfabesi’ni olduğu gibi kabul etmedi. Türkçe’nin özelliğine göre bazı harfleri atarken bazı yeni harfler eklemeyi kararlaştırdı.  Örneğin; “Q” ve “X” harfleri alınmamış “ç, ğ, ş” gibi ünsüzler ile “ı, ö, ü” gibi ünlü harfleri yeni alfabeye eklemişti. O nedenle yeni alfabeye “Latin Alfabesi” yerine “Latin Kökenli Türk Alfabesi” demek daha doğru olacaktır. Latin kökenli Türk Alfabesi yirmibir ünsüz ve sekiz ünlü toplam yirmidokuz harften oluşacaktı. 

 

Atatürk, 1928 yılında zamanın önemli bir kısmını harf devrimi için ayırdı ve yakın çalışma arkadaşlarını da bu amaçla seferber etti. Kendisi de yurt gezilerine çıktı.

Atatürk, 9/10 Ağustos 1928 akşamı Sarayburnu Parkı’nda ünlü açıklamasını yaptı:

“Bizim ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak mecburiyetindeyiz…”

“Şimdi sözden ziyade iş zamanıdır…”

“Çok işler yapılmıştır, amma bugün yapmaya mecbur olduğumuz son değil, lakin çok lüzumlu bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmelidir. Vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milletperverlik vazifesi biliniz. Bu vazifeyi yaparken düşününüz ki, bir milletin, yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde seksenden fazlası bilmez nevidendir. Bundan insan olanlar için utanmak lazımdır. Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; iftiharla yaşamak için yaratılmış, tarihini iftiharlarla doldurmuş bir millettir…”

Atatürk, yeni alfabeyi halka anlatmak için 23 Ağustos’ta Tekirdağ’a, 26/27 Ağustos’ta da Marmara’ya açılarak Mudanya’ya oradan da Bursa’ya gitti. 27 Ağustos 1928 tarihinde Dolmabahçe’de kara tahtaya şunu yazdı: “Milleti cehaletten kurtarmak için kendi diline uymayan Arap harflerini terk edip Latin esasından Türk harflerini kabul etmekten başka çare yoktur.”

 

Atatürk’ten Çanakkale halkına; “Yeni Türk harflerini öğrendiniz mi?”

Mustafa Kemal Atatürk, 1 Eylül 1928 Cumartesi günü saat 15’te Çanakkale’ye Ertuğrul Yatı geldi. Atatürk’ün yanında Şükrü Naili (Gökberk) Paşa, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Maliye Bakanı Şükrü Saraçoğlu, Kütahya Milletvekili Nuri Conker, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Sinop Milletvekili Recep Zühtü Soyak, Yozgat Milletvekili Salih Bozok, Bolu Milletvekili Cevat Abbas Gürer, gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu, Başyaver Rusuhi Bey, Yaver Şükrü Bey vardı. Atatürk ve beraberindekileri Çanakkale Vali Vekili, Belediye Başkanı Namık Veli (Yaşin), Jandarma Komutanı ile Cumhuriyet Halk Fırkası Başkanı Halil (Dilmaç) ve Çanakkale halkı coşkun bir tezahüratla karşıladı. Atatürk’ün gelişini anlatan Atabay, “Atatürk yaya olarak Hükümet Konağı’na kadar yürüdü. Atatürk’ün Çanakkale halkına hitaben ilk sorusu şu oldu:

“Yeni Türk harflerini öğrendiniz mi?”

Atatürk’ü karşılayanlar hep birlikte “Evet” cevabını verdiler. Bunun üzeri                Atatürk, sırasıyla Vali Vekili, Belediye Başkanı, Çanakkale’de bulunan daire müdürleri ve memurları yazı tahtasının başına geçirerek onlara yeni harfler konusunda sorular sordu. Yeni harflerin ne şekilde yazılması gerektiği konusunda kuralları anlattı. Hepsini sınava çekti. Atatürk Çanakkale halkının yeni harfler konusunda gösterdikleri başarıdan ve konuyla ilgili cevaplardan memnun oldu kendilerine teşekkür etti. Buradan Belediye Başkanlığı’na geçen Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’nin sorunları konusunda Belediye Başkanı Veli Yaşin’den bilgi aldı” dedi.

 

Savaş alanlarına yıllar sonra ilk bakış!

Dr. Mithat Atabay, Atatürk’ün, Çanakkale’de bir gece kalması yönündeki talepleri işlerinin yoğunluğu nedeni ile kabul etmediğini, Çanakkale temaslarının ardından Gelibolu Yarımadası’ndaki savaş alanlarını gezdiğini dile getirerek, “Çanakkale halkının kendisini hiç olmazsa bir geceliğine şehirlerinde misafir etmek istemelerine karşın Atatürk vaktinin darlığı sebebiyle programını değiştirmesinin olanağı olmadığını belirterek halkın coşkun tezahüratları ile Eceabat’a geçti. Gazi Mustafa Kemal, Eceabat’ta Vali Vekili, Jandarma Komutanı ve Emniyet Müdürü ile ilçe ileri gelenleri ve halk tarafından karşılandı. Gelibolu Yarımadası’na ayak basan Atatürk, 1915 yılında büyük başarılar elde ettiği Anafartalar’ı görmek istedi ve otomobillerle savaş alanına gidildi. Atatürk ve beraberindekiler Arıburnu Cephesi’nin sol kanadından olan Cesarettepe’ye sonra da Conkbayırı’na çıkarak savaş alanını incelemişlerdi. Savaş alanlarını dolaşırken göğsüne şarapnel parçasının isabet ettiği yerde Atatürk’ün heyecanlandığı ve o anı tekrar yaşadığı gözlendi. Atatürk, savaş alanını gezerken sık sık otomobilden inerek savaşın nasıl cereyan ettiğini anlatıyor ve şöyle diyordu:

“Burası düşman kurşununun isabet ettiği saatimin beni kurtardığı yerdir”

“Burası ilk karargâhımı kurduğum yerdir”.

“Burası düşmana ilk darbeyi vurduğum yerdir”

Çanakkale Savaşları’nın meydana geldiği savaş alanı gezilirken 1915 yılından kalma patlamamış paslı bir mermi de bulunup Atatürk’e sunuldu. Çanakkale Savaşları’na ait anılarını yanındakilere geniş bir şekilde anlatan Atatürk, Büyük Anafarta ve Yalova köy yoluyla tekrar Eceabat’a döndü” dedi

 

Atatürk neden yeni harfleri öğretmek için Çanakkale’ye geldi?

“Bunu iki temel sebebi bulunmaktadır” diyen Atabay, “Birincisi; daha Cumhuriyetin ilânından kısa bir süre sonra Arap harflerinin bırakılması konusunda başlayan tartışmalarda Çanakkale Muallimler Birliği’nin yayın organı olan “Çanakkale Muallimler Birliği” dergisinin Latin alfabesine karşı bir tutum takınmasıdır. Atatürk, Çanakkale (Milli) Eğitim Müdürü Muzaffer Nami Bey’inde bulunduğu (Milli) Eğitim Bakanı Vasıf Çınar başkanlığında toplanan Muallimler Birliği Kongresi’nde 25 Ağustos 1924 tarihinde yaptığı konuşmada;

“Öğretmenler;

Yeni nesli; Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin yeteneğiniz ve fedakârlığınız derecesinde mütenasip bulunacaktır.” dedikten sonra;

“Öğretmenler!

Erkek ve kız çocuklarınızın aynı biçimde bütün öğrenim basamaklarındaki öğretim ve eğitimlerinin uygulamalı olması önemlidir. Memleket çocukları her öğrenim basamağında ekonomik yaşamda etkin ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır.

Ulusal ahlakımız çağdaş temellerle ve özgür düşüncelerle geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Bu çok önemlidir. Özellikle dikkatinizi çekerim. Korkutma temeline dayalı ahlak, bir erdem olmadıktan başka, güvenilir bir yöntem de değildir.” diyerek öğretmenlerin eğitim ve öğretimde takip edecekleri yolu göstermişti. Atatürk’ün hedefi cumhuriyete bağlı özgür düşünceli vatandaşlar yetiştirmekti.

Atatürk, Çanakkale Muallimler Birliği’nin yayın organı olan ve 31 Ağustos 1925 tarihinde yayınlanan Çanakkale Muallimler Birliği Dergisi’ndeki “Latin Harfleri Mi Kendi Harflerimizi Islah Mı?” başlıklı Kemalettin Derviş imzalı yazıdan haberdardı. Bu yazıda Kemalettin Derviş, hem Ortaasya’da kullanılan eski Türk alfabesinin yeniden kullanılmasını savunanları hem de Latin Alfabesine geçilmesi gerektiğini ileri sürenleri çok sert şekilde eleştirmektedir. Kemallettin Derviş, yazısında Arap alfabesinden vazgeçilmesini Türk milletinin ölmesi ile eş değer görmekteydi. Atatürk, tüm devrimlerde yaptığı gibi önce onlara karşı olanları ikna ile işe başladı. O nedenle Atatürk’ün Çanakkale’ye gelişini de bu şekilde yorumlamak gerekir” dedi

 

Mübadillerin yeni harflerle eğitimi!

“Atatürk, Çanakkale’ye yeni harfleri öğretilmek amacıyla gelmesinin ikinci nedeni ise mübadele ile bu bölgeye çok sayıda insanın gelmesi ve iskân edilmesidir” diyen Atabay, “Gerek Gelibolu gerekse Çanakkale’de iskân edilen mübadillerin cumhuriyet kültürü ile yetiştirilmesine Atatürk özel bir önem verdi. Bunu da bizzat kendisi yeni harfleri öğretmek amacıyla Çanakkale’ye gelerek gösterdi. Atatürk’ün Çanakkale bölgesinde Türk kültürünün ve cumhuriyet ideolojisinin gelişmesine önem verdiğinin göstergesi 1934 yılında çıkarılan 2510 sayılı İskân Kanunu ve Umum Müfettişler Kanunu da desteklemektedir” dedi

 

TBMM’den Gazi Paşa’ya alfabe hediyesi!

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Öğretim üyesi Dr. Mithat Atabay, TBMM tarafından verilen ve Çanakkale Milletvekili Şükrü Bey’in Ankara’ya getirdiği, Mustafa Kemal Atatürk’e hediye edilen altın levha üzerine kabartmalı alfabenin hikayesini de anlattı. Atabay, “Hükümetin 1928 yılı sonlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunduğu Latin Kökenli Türk Harfleri konusundaki kanun tasarısı 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edildi. Onbir maddeden oluşan “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” 3 Kasım 1928 tarihinde Resmi Gazetede yayımlandı. 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen 1353 sayılı kanunla yeni Türk harfleri Arap kökenli alfabenin yerini almış ve ondokuz aylık bir süre içerisinde tüm toplumsal hayatta kullanılması kararlaştırıldı. Yeni Türk Alfabesinin kullanımı üç aşamada gerçekleştirilecekti. Devlet işlerinde Arap kökenli alfabe en son 1 Ocak 1929 tarihine kadar, ticaret alanında tutulan defterler, mahkeme ilâmları ve dilekçeler için en son tarih 1 Haziran 1929 ve basılı evrak ile tutanaklar için de son tarih 1 Haziran 1930 olacaktı.

Latin Kökenli Türk Alfabesi’nin kabulünden hemen sonra Sivas Milletvekili Rahmi (Büyükhocazade) tarafında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verilen bir önerge ile Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya “milletin hatıra-i şükranı olmak üzere” altın levha üzerine yazılı kabartma bir alfabenin takdim edilmesi teklif edilmiş ve oybirliği ile bu önerge kabul edildi. İstanbul’da yaptırılan levha “Çanakkale Milletvekili Şükrü Bey” tarafından Ankara’ya getirildi ve 22 Mayıs 1930 günü Gazi Hazretleri’ne takdim edildi. Bugün Anıtkabir’de sergilenmektedir” dedi

(Seçkin Sağlam)

Paylaş