Çocukluk çağında daha sık görülen Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL) hastalarının yaklaşık yarısının 18 yaş altındaki çocuklar olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Toluy Özgümüş, bir vericiden ya da donörden hücre alınarak yapılan allojenik kemik iliği naklinin, çoğu hasta için tek hayat kurtarıcı tedavi olduğunu söyledi. Kemik iliği bağışçısı olmanın önemini vurgulayan Özgümüş, çocukluk çağında yüzde 20 - 30 arası oranlarda kemik iliği nakli gerekebildiğini söyledi.
İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Toluy Özgümüş, 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada lösemiye ilişkin değerlendirmede bulundu.
Halk arasında lösemi denilince tıbben kast edilenin genellikle akut lösemiler olduğunu belirten Özgümüş, “Lösemiler en basit tanımla kan kanseri olarak tanımlanabilir. Lösemi, kan üreten organ olan kemik iliğinde normal kan üretiminin durması ve kanserli hücrelerin aşırı miktarda üretilmesi sonucu ortaya çıkar” dedi.
Akut lösemilerde en önemli bulguların enfeksiyonlar ve kanama olduğunu belirten Özgümüş, belirtileri şöyle sıraladı:
Hiçbir belirtinin lösemi hastalığı için spesifik olmadığını belirten Özgümüş, “Özellikle çocuklarda bu belirtiler ciddi bir hastalık olmadan da görülebilir. Kesin tanı için sakin kalarak bir sağlık profesyoneline başvurmak önemlidir” dedi.
Löseminin kesin nedenlerinin tam olarak bilinmediğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Toluy Özgümüş ancak bazı faktörlerin lösemi gelişim riskini artırdığının bilindiğini kaydederek bunları genetik faktörler, çevresel etkenler ve bağışıklık sistemi olarak sıraladı.
Löseminin görülme yaşına ilişkin olarak da bilgi veren Özgümüş, akut lösemilerin iki çeşidi bulunduğunu belirterek “Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL) çocukluk çağında daha sık görülür. ALL hastalarının yaklaşık yarısı 18 yaş altı çocuklardır. Diğer akut lösemi çeşidi olan Akut Myeloid Löseminin (AML) görülme sıklığı yaş ile artar, en sık görüldüğü yaş gurubu 65 yaş üzeridir. Bununla birlikte 50 yaş üzeri erişkinlerde en sık görülen lösemiler kronik lösemilerdir” dedi.
Löseminin tam olarak önlenebilir bir hastalık olmadığını, ancak bazı risk faktörlerini azaltarak riski düşürmenin mümkün olduğunu kaydeden Özgümüş, “Dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve uyku, sigara ve aşırı alkol tüketiminden kaçınmak, radyasyon ve kimyasallardan korunmak lösemi riskini azaltabilir. Ayrıca ailede lösemi riskini artırdığı bilinen kalıtsal hastalıkları olan bireylerin çocuk sahibi olmadan önce genetik danışmanlık alması lösemi riskini en aza indirecektir” dedi.
Lösemi tedavisi sürecinde beslenme ve hijyen konularında dikkat edilmesi gerekenlere de işaret eden Özgümüş, pek çok tedavide olduğu gibi lösemi tedavisinde de doktor talimatlarına uymanın ve düzenli kontrolleri aksatmamanın önemini vurguladı. Lösemi tedavisinde özellikle beslenme ve hijyenin hayati öneme sahip olduğunu belirten Özgümüş, şunları söyledi: “Bu kurallara uyulmaması hayatı tehdit edebilecek enfeksiyonların gelişimine yol açabilir. Beslenme için yeterli protein, vitamin ve mineral içeren dengeli bir diyet önemlidir. Ancak nötropenik diyet olarak adlandırılan kurallara uymak hayati öneme sahiptir. Gıdaların hepsi temiz, taze ve iyi pişmiş olmalıdır. Meyve ve sebze de dahil çiğ gıdalardan kaçınılmalıdır. Bazı çiğ gıdalar sadece belli özel kurallara uyarak (kalın kabuklu meyvelerin kabuklarının soyularak tüketilmesi gibi) tüketilebilir. Sadece evde pişirilmiş veya hastanede nötropeni kurallarına uyarak pişirilmiş gıdaların tüketilmesi önerilir. Gıda malzemelerinin seçiminde doğal olan değil, mikroplardan arındırılmış gıdalar yani paketli, süt ürünleri için pastörize ürünler tercih edilmelidir. Lösemi hastalarının tüketeceği tüm gıdalar günlük pişirilmiş veya paketi günlük açılmış olmalıdır, buzdolabında saklansa bile bekleyen hiçbir gıda ürünü tüketilmemelidir. Bu sebeple küçük paketler ve küçük porsiyon şeklinde yemek hazırlanması tercih edilmelidir.
Lösemi hastaları için kişisel hijyen ve ortam hijyeni de hayati öneme sahiptir. El hijyeni, ağız hijyenine çok dikkat edilmesi, en az gün aşırı duş alınması, kalabalık ortamlardan kaçınılması, hastanın bulunduğu ortamın kir, toz ve küften arındırılmış olması çok önemlidir. Bunlar haricinde vücudu zorlamadan hafif egzersiz ve morali yüksek tutmak için psikolojik destek de lösemi tedavisinin önemli parçalarıdır.”
Löseminin tedavi sonrasında tekrar edebileceğini kaydeden Özgümüş, “Bu durum hastalık nüksü olarak tanımlanır. Nüks riski, hastalığın tipi, tedavi süreci ve bireyin genel sağlık durumu gibi faktörlere bağlıdır. Bu riski en aza indirmek için düzenli doktor kontrollerine devam ederek önerilere uymak ve genel olarak sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek (beslenme, egzersiz, uykuya dikkat etmek) önerilmektedir” diye konuştu.
Lösemi hastalarında yüksek risk kabul edilen durumlar varlığında allojenik kemik iliği naklinin, çoğu hasta için tek hayat kurtarıcı tedavi olduğunu belirten Özgümüş, kemik iliği bağışçısı olmanın önemini vurgulayarak sözlerini şöyle tamamladı: “Çocukluk çağında yüzde 20- yüzde 30 arası oranlarda kemik iliği nakli gerekebilmektedir. Bu oran erişkin hastalarda çok daha yüksektir. Bu işlem, hastanın hastalıklı kemik iliğinin sağlıklı bir donörün kemik iliğiyle değiştirilmesini içerir. Donör, bir aile üyesi ya da uyumlu bir bağışçı olabilir. Uygun bir bağışçı bulunamadığında hayat kurtarıcı bu işlemin yapılması mümkün olmamaktadır. Çoğu hasta için bu tedavinin yerini tutabilecek alternatif bir tedavi bulunmamaktadır. Ülkemizde artık Kızılay aracılığı ile kemik iliği bağışçısı olunabilmektedir. Buna alternatif olarak İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi bünyesinde kemik iliği bankaları bulunmaktadır. Kemik iliği bağışçısı olmanın genç sağlıklı bireylerde sağlığa herhangi bir zararı bulunmamakta, alınan kemik iliği hücreleri vücut tarafından 1 hafta ile 1 ay arasında tamamen yenilenmektedir.”
(İHA)