Güner, “Sağlıklı beslenme kesinlikle lüks ve pahalı bir sistem”

Gıda krizi, sağlıklı beslenme ve alternatif protein kaynakları hakkında Diyet-D Özel Sağlık Hizmetleri Beslenme ve Diyet Uzmanı Didem Güner gıda krizinin hem ekonomik hem de sağlık açısından etkilerini, sağlıklı besinlere ulaşmanın yollarını ve bitkisel proteinlerin önemini anlattı.

7355

Artan ekonomik kriz, kuraklık ve tüüketim çılgınlığının merkezinde; dünya gıda kriziyle mücadelesini sürdürmeye devam ediyor. Gıda krizi tartışmaları sürerken Diyet-D Özel Sağlık Hizmetleri Beslenme ve Diyet Uzmanı Didem Güner gazetemiz Çanakkale OLAY’a değerlendirmelerde bulundu. Güner, sağlıklı besin ve sağlıklı besine ulaşma konusunda yetkilileri uyardı. Güner, sağlıklı beslenmenin bir lüks olduğunu vurgulayarak, “Ağustos’un ilk haftası kişi başı beslenme günlük 385 liraydı. 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesinin bedeli 11 bin 500 lira. Sağlıklı beslenme kesinlikle lüks ve pahalı bir sistem. Son 1,5 yılda sağlıklı olan gıdaya zam yüzde 7 oranında artarken, sağlıksız gıdanın fiyatı yüzde 15 oranında azalmış” dedi.

Toplum bitkisel proteinlere yöneliyor

Güner hem ekonomik hem de su ve karbon ayak izi nedeniyle tüketicilerin bitkisel kaynaklı proteinlere yöneldiğini ifade ederek, “Su ayak izi, karbon ayak izinden dolayı aslında sağlıklı beslenmeden dolayı da yani doğru diyet ya da işte Akdeniz diyeti de Sağlıklı beslenme temelinde hayvan sağlık kaynaklı protein değil, daha çok bitkisel kaynaklı proteini önemser. Zaten şu anda hem ekonomik koşullardan dolayı hem de sağlık anlamında hayvansal kaynaklı protein zaten tüketemiyoruz. Mümkün olduğunca bitkisel proteinler diyoruz.” dedi.

“Yağlı tohumlarda kavrulmamış ve çiğ olanları tercih edilmeli”

Bitkisel proteinler arasında kuru baklagiller, yağlı tohumlar ve vegan olarak üretilen sütler olduğunu kaydeden Güner, “Her ne kadar pahalılıklarıyla konuşulsalar da bunlardan da destek alıyoruz. Yağlı tohumlarda kavrulmamış ve çiğ olanları tercih ediyoruz. Açıkta satılmayan bir ürün istiyoruz. Çünkü inanılmaz mikotoksin üretiyorlar ve zehirlenmeye hatta ölümlere bile yol açabiliyorlar. Mümkün olduğunca ambalajlanmış, nemi ve ısısı korunmuş doğru ürünler olmasına önem veriyoruz” dedi.

“Kuru bakliyatlar en az 24 saat suda beklemeli”

Güner, kuru bakliyatlar konusunda uyararak, “Kuru baklagillerde ise içindeki fitik asidi uzaklaştırabilmek için mümkün olduğunca en az 24 saat suda bekletmeye çalışıyoruz. Hem gaz hem de besleyici değerlerinin daha yükselmesi için. Çünkü o içindeki fitik asit hem sindirimi zorlaştırıyor hem de vücudun emilimini engelliyor. Vücut oradan alacağını alamıyor. Hayvansal kaynaklı süt ya da süt ürünleri yerine ucuz, doğaya zarar vermeyen ve sağlıklı sütleri kullanıyoruz” dedi.

“Etin yağsızı, balığın yağlısı yenmeli”

Güner, balığın da önemli bir protein kaynağı olduğunu ifade ederek, “Balık mutlaka tüketilmeli ama çok dip balıkları ya da çok yüzey balıkları değil, orta sularda yüzen balıkları seçmeliyiz. Her deniz türünde değişiyor ama mümkün olduğunca yağ oranı yüksek olan balıkları tercih ediyoruz. Mesela somon diğer balıklardan 7 kat daha yüksektir yağ oranı vardır aynı zamanda omega üç deposudur. Mümkün olduğunca etin yağsızını yiyoruz ama balığın yağlısını yiyoruz. Balığın beyaz etinin de yiyoruz ama esasında o kahverengi olan kılçık etrafında kenarlarındaki etin ya da yenilebilir deri kısmının yağ oranı çok daha yüksek” dedi.

Balık nasıl tüketilmeli?

Güner, balığın da önemli bir protein kaynağı olduğunu ancak doğru şekilde pişirilmesi gerektini gerektiğini ifade ederek, “Balıklardaki en büyük sıkıntımız kızartıldığında omega3’ün harap olması, perişan olması. Dolayısıyla tavuktan bir farkı kalmıyor. Mümkün olduğunca buğulama ya da fırın gibi yöntemlerle pişirmeye çalışıyoruz. Kızartılıyorsa da çok küçük parçalara ayrılmadan, büyük parça halinde hemen atıp kızartıp almak gerekiyor. Omega3 harabiyetini önlemek adına buğulama ya da fırında pişirilmesi önerdiğimiz yöntemler” dedi.

“İnsanlar balığa ulaşamıyor”

Beslenme ve Diyet Uzmanı Güner Türkiye’nin üç tarafının denizlerle kaplı bir ülke olduğunu hatırlatarak, “Balığı kullanabilen bir ülke olmalıyız ama maalesef balığımız dışarıya gidiyor. Kendi insanlarımıza kalmıyor ya da kalırsa da artık o bile çok pahalı. İnsanlar balığa da ulaşamıyorlar maalesef. Balığın birebir karşılığı yok. Kırmızı et yerine kuzu eti ya da hindi biraz daha yakın. Onları önerebiliyoruz ama balığın tam karşılığı yok. Diğer deniz ürünü de balığı karşılamıyor. Protein kısmını karşılayabiliyor belki ama omegasını karşılamıyor” sözlerine vurgu yaptı.

“Kişi danaya ve kuzuya ulaşamıyorsa hindiyi öneriyoruz”

Güner hayvansal et ürünlerine dair, “Kırmızı ette özellikle büyük parça eti, dana etini ya da büyük stekleri neredeyse kimseye vermiyoruz. Yaşlı beslenmesinde yeri yok, 65 yaş üstü için uygun değil. Çocuk beslenmesinde sindirimi çok zor olduğu için yeri yok. Sporcu beslenmesinde içeriklerine bir bakıyoruz ama orada da çok nadiren kullanıyoruz. Zaten karbonat riski olan danışanlarda, LDL’si yüksek, kan yağları, kolesterolü yüksek olanlarda da çok kullanmıyorum. Akdeniz tipi beslenmede de çok yoktur. Kuzu eti ise tercihen kullanılan bir et. Kokuyor demiyorsa kişiler, hem sindirimi kolay hem de besin bileşenleri güzel. Kuzu eti alternatif olarak kullanılabilir ama kişi danaya ve kuzuya ulaşamıyorsa hindiyi öneriyoruz. Çünkü gerçekten kırmızı ete çok yakın değerleri var ve şu an tavuk gibi genetiği ile oynanmıyor. Çok talep edilen bir ürün değil ama çok talep edilmeye başlandığında onunla da oynanacaktır” dedi.

“4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesinin bedeli 11 bin 500 lira”

Vatandaşın ekonomik olarak sağlıklı gıdaya ulaşmasının oldukça zor olduğunu ifade eden Güner, “Ağustos’un ilk haftası kişi başı beslenme günlük 385 lira. 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesinin bedeli 11 bin 500 lira. Sağlıklı beslenme kesinlikle lüks ve pahalı bir sistem. Teknolojiyle birlikte gıda üretiminde sağlıklı olanın fiyatı çok artıyor. Sağlıksız olan; enerjisi, karbonhidratı ve yağı olan gıdalarda bir o kadar ucuz satılıyor. Markete gittiğinizde çikolata, gofret şekerleme bulabiliyorsunuz. Ama biraz sağlıklı içerik okumaya başladığınızda fiyat hemen artıyor. Son 1,5 yılda sağlıklı olan gıdaya zam yüzde 7 oranında artarken, sağlıksız gıdanın fiyatı yüzde 15 oranında azalmış” sözlerine yer verdi. (DamlaYeltekin)

Paylaş