Tarih sahnesinde derin izler bırakan Çanakkale Zaferi, yalnızca geçmişin şanlı bir hatırası değil, aynı zamanda günümüz dünya düzeninde de önemli mesajlar vermektedir. Prof. Dr. Anıl Çeçen’in değerlendirmelerine göre, bu büyük zafer, ulusal bağımsızlık bilincinin şekillenmesinde kritik bir rol üstlenmiş ve çağdaş Türkiye’nin temellerini atan olaylardan biri olmuştur.
Bugünün küresel dengeleri içerisinde, Çanakkale Zaferi’nin verdiği mesajlar daha da anlam kazanmaktadır. Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde emperyalist güçlere karşı verdiği mücadele, bağımsızlığını koruma kararlılığının simgesi olmuştur. O dönemde ortaya konulan fedakârlık, günümüzde de milli bilincin temel taşlarından biri olarak kabul edilmektedir.
Coğrafi konumu itibarıyla stratejik bir noktada bulunan Çanakkale, tarih boyunca birçok medeniyetin ilgisini çekmiştir. Bugün de jeopolitik önemi devam eden bu bölge, uluslararası ilişkiler açısından kritik bir konumda yer almaktadır. Çanakkale Savaşları’nda gösterilen direniş, günümüz küresel mücadeleleri açısından değerlendirildiğinde, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin tarih boyunca devam eden bir süreç olduğunu gözler önüne sermektedir.
Çanakkale Zaferi’nden alınacak en büyük derslerden biri, milletin ortak değerler etrafında kenetlenmesinin ne kadar önemli olduğudur. Prof. Dr. Anıl Çeçen’in vurguladığı gibi, günümüzde de Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruyabilmesi için tarihinden aldığı dersleri unutmaması gerekmektedir. Bu büyük zafer, yalnızca askeri bir başarı değil, aynı zamanda ulusal bilincin güçlenmesini sağlayan tarihi bir dönüm noktasıdır.
Prof. Dr. Anıl Çeçen’in Ankara Kalesi isimli kendi bloğunda yayınladı “Çanakkale Zaferi’nin Bugünkü Önemi” başlıklı yazısını siz okurlarımızla paylaşıyoruz:
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önde gelen tarihsel olaylarından birisi de Çanakkale Savaşı’dır.1915 ve 1916 yılları arasında yaşanmış olan bu savaş yeni bir dünya düzeni kurulurken, Birinci dünya savaşı sonrasında devletlerin sınırları çizilirken ve yeni bir dünya düzeni oluşturulurken konjonktürel bir olgu biçiminde gündeme gelerek, Avrupa ve Asya kıtaları arasında kıtasal sınırların belirlenmesinde en önde gelen etkenlerden birisi olmuştur. Asıl olarak ele alındığında Çanakkale Savaşı, Birinci Dünya savaşının sonrasında bugünkü yeni devletler düzeninin belirlenmesinde etkili bir role sahip olmuştur. Savaşın adı Çanakkale kentinin adı ile belirlenmesine rağmen, savaş içinde gelişmiş olan cepheler daha çok Gelibolu yarımadası üzerinde açılmış ve savaşın en önde gelen gelişmeleri Gelibolu ilçesinin sınırları içerisinde cereyan etmiştir. Bu savaşı ele alan bir sinema filminin adı da Çanakkale olarak değil ama Gallipoli biçiminde tespit edilerek, bazı kitaplarda öne sürülen Çanakkale isminin aksine Gelibolu olarak dünya kamuoyuna yansıtılmıştır. Bir ilçenin sınırları içinde cereyan eden Çanakkale savaşının aradan yüz yıla yakın bir süre geçmesine rağmen günümüzde önemini korumasının görünen nedeni olarak da savaşın galibi olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin her sene Mart ayının ortalarında savaşın yıldönümünü Türk kamuoyuna hatırlatarak, geleceğe dönük bir çizgide, nasıl kurulduğunu ve bu devlet modeli olarak Türk ulus devletinin dünyanın merkezi coğrafyasının tam ortalarında ne gibi gelişmeler ile karşı karşıya geldiğini her yıl yeniden gündeme taşıyarak, Çanakkale savaşından gelen Türk ulusunun siyasal bilincinin daha etkili bir biçimde cumhuriyetin genç nesillerine nasıl aşılanmaya çalışıldığını göstermektedir.
Çanakkale savaşının galibi olarak tarih sahnesine çıkmış olan Türk devleti, bu savaşın saldırgan tarafı değil ama bunun tam aksi bir çizgide dünyanın en büyük emperyalist devletlerinin merkezi coğrafyayı ele geçirmek üzere yapmış olduğu bir saldırının, Gelibolu yarımadası üzerine yansıtılmasıyla Türk ordusu da bu savaşın karşı tarafı olarak savunma savaşına kalkışmıştır. Osmanlı devletinin merkezi konumundaki İstanbul kenti üzerine hedeflenen Çanakkale savaşı, Avrupa kıtası ile İstanbul şehri arasındaki merkezi bölge üzerindeki gelişmeler doğrultusunda cereyan etmiştir. Alman ve Rus ordularının da batı emperyalizmine karşı Osmanlı devletine yakın durduğu bu savaş sırasında, başta ABD olmak üzere diğer bütün Avrupa devletleri batı bloku dayanışması için İngiltere ve Almanya ordularını desteklemişlerdir. Dünyayı ele geçiren batı emperyalizminin merkezinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin yer aldığı orta dünyadaki topraklarını da ele geçirerek bir Avrupa ve Avrasya kısaca bir Avrasya blokunu kendi yönetimleri altında öne çıkarmayı hedeflerken, orta çağ yıllarından bu yana orta dünya topraklarının Osmanlı devletinin hükümranlığı altında bulunması, o döneminin İngiliz-Fransız ortaklığının önünü kesmiştir. İngiltere ve Fransa Avrasya topraklarını ele geçirmek üzere doğu dünyasına yönelirken, Avrupa’nın doğusunda yer alan Almanya ve Rusya’nın orta dünyanın tam ortalarında yer alan Osmanlı devletini iki blokun tam orta alanlarında ciddi bir sıkışlığa sürüklemiştir. Bu durum böylesine bir aşamada Osmanlı devletinin elinde olan Boğazlara batı emperyalizminin girmesine yol açmıştır.
Yirminci yüzyılın başlarında emperyalist ülkeler arasında Birinci Dünya Savaşı ortaya çıkarken, gelecekte savaşın ön cephesinde yer alan Balkan toprakları ile Marmara denizi, zaman içinde savaş alanındaki yerlerini almıştır. İmparatorluk merkezi İstanbul’u işgale giderken önce, Çanakkale Boğazını geçmek için bu boğazın tam ortalarında Osmanlı ordusunun savunma savaşı ile karşı karşıya kalmışlardır. İlk saldırı ile Boğaz sularının üzerinde karşı karşıya kalan Avrupa emparyalizminin orduları, beklenmedik bir savunma stratejisi kullanarak, karşısına çıkan Türk ordusuna yenilmemek üzere çevre alanlara doğru yayılmıştır. Osmanlı devleti ise kendi geleceği açısından silahlı bir tarafsızlık politikası ilan ederek, Avrupa ülkelerinin kendisine karşı bir araya gelmelerini önlemeye çalışmıştır. İngiltere ve Rusya gibi iki büyük emperyalist devletin arasında kalan Osmanlı devleti ise bu tam bu aşamada Almanların desteği ile silahlı tarafsızlık politikasını oluşturarak bölgenin savaş alanı haline getirilmesini önlemeye çaba gösteriyordu. Bu arada, Göben ve Breslau gibi Alman isimlerini taşıyan gemilerin bir gece yarısında oldu bitti yaratarak, Karadeniz’e açılmalarıyla birlikte birinci dünya savaşının koşulları yaratılmış oluyordu. Almanya savaş istekleri doğrultusunda Akdeniz’den Karadeniz’e geçerken, hem İngiltere ve Fransız donanmalarının önlerini açıyordu hem de aynı Almanya Karadeniz bölgesinde Rus limanlarına saldırarak ve aynı zamanda bu bölgedeki Türk varlığının merkezi olan Sivastopal şehrinin sürekli olarak silahlı saldırıları öne çıkarmasıyla da batı dünyasının istediği savaş ortamını hızlı bir biçimde ortaya çıkarmaya çalışıyordu.
27 Ekim 1914 tarihinde Alman orduları ile Fransız-İngiliz askerleri karşı karşıya kalıyorlardı. Boğazlar bölgesine izinsiz bir biçimde giren bu iki Avrupa devletinin donanmaları durduk yerde çatışma ortamı yarattıkları için Birinci dünya savaşına giden yolun başlangıç kısmını tamamlayarak, Avrupa kıtasındaki cihan savaşı oluşumunu gerçekleştirmiş oluyordu. Almanya ile yakınlaşan Osmanlı devleti savaşı önleyebilmek üzere birçok girişimde bulunurken, arkasına ABD’yi alan İngiltere, Rusya ve Almanya gibi emperyalist ülkelere meydan okuyarak, bütün dünyayı göz göre göre resmen savaşa sürüklüyordu. Osmanlı karasularına kaçan Alman gemileri Yavuz ve Midilli adlarını alarak Rus limanlarını bombalamaya başladıkları aşamada, dünyanın önde gelen büyük devletleri birbirlerine karşı savaş ilan ederek bütün dünyayı Birinci Dünya savaşına sürüklüyorlardı. Savaş sırasında geliştirilen Alman planına göre, önce Fransız ve İngiliz ordularının gücü kesilecekti. İkinci aşamada ise Rus imparatorluğunu hedef alacak olan Almanya kendisine yayılma alanı olarak gördüğü Avrasya kıtasının her bölgesinde sıcak çatışma ortamları yaratarak, Avrupa ile Asya kıtasını Avrasya başlığı altında birleştirmek ve daha sonra da bu geniş alanı bütünüyle bir Alman devletinin topraklarına dönüştürmek, Almanya’nın bütün dünyaya egemen olabilmesinin yolu olarak görünüyordu. Fransa ve İngiltere karşı karşıya getirilerek savaşın batı cephesi öncelikle çökertilirken, daha sonraki ana hedef olarak da Rus imparatorluğunun yıkılması planlanıyordu. Bu amaçla savaş süreci içinde birçok Alman vatandaşı da Balkanlar, Kafkaslar, Kırım, Hazar bölgesi, Kazakistan, Kırgızıstan ve Özbekistan gibi Avrasya sınırları içinde yer alan Avrasya bölgelerini ve ülkelerini yavaş yavaş Almanlaştırıyorlardı. Sonraki dönemde Sovyetler Birliği çatısı altında beş milyon Alman burada toparlanarak Rusya’ya karşı savaş ilan ediyorlardı. Hazar denizi kıyılarında bir Volga Cumhuriyeti kurmak Almanların en büyük Utopyalarından birisi idi.
Avrupa’nın ortalarından geçen Avrupa karayolu Almanya tarafından denetlenirken deniz yolları ise Rusya ile birlikte Osmanlı devletinin kontrolü altında idi. İstanbul ve Çanakkale boğazları Avrupa deniz yollarının kontrolunu Osmanlı devletine getirirken ana ulaşım yollarındaki rekabet giderek tırmanırken, Balkanlar ve Gelibolu üzerinden başlayan Birinci dünya savaşı Avrupa ve Asya toprakları üzerinde geniş alanlara doğru yaygınlık kazanıyordu. Kuzey denizi sürekli olarak donduğu için Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki deniz yolları, Osmanlı hinterlandına doğru kıtalar arasındaki ulaşım sorununu. Savaşın üçüncü aşamasında Osmanlı devleti yeni bir ordu kurarak Kafkasya’ya doğru yönelirken, general kış adı verilen buz ve çamur deryasının altında kalarak ezilmek ya da yok olmak istemiyordu. Önceden Hasta Adam olarak ilan edilen Osmanlı devletinin Boğazlara yönelik bir Avrupa saldırısına karı çıkamayacağı hesap edilirken, Osmanlı yönetimi bu aşamada yeni bir ordu düzenleyerek, Kafkas İslam ordusu adıyla Doğu Anadolu üzerinden Hazar bölgesine doğru yeni bir hegemonya alanı ortaya çıkarabilmenin denemelerini devreye sokuyordu. Kafkasya ve Balkanlar hattı arasındaki merkezi bölge olan Anadolu yarımadasını Çanakkale savaşına rağmen elinde tutmak isteyen Osmanlı devleti bir Müslüman orduyu toparlayarak, Avrupa ülkelerinin gönderdiği bir Hristiyan orduya karşı yeni aşamada bir Müslüman ordu biçiminde Müslüman askerler, Doğu Avrupa üzerinden Kafkaslara ve Kırım bölgesine yöneliyorlardı. Dünyanın hegemonyası için Avrupa Balkanlara doğru saldırıya geçerken, iki kıta arasında var olma mücadelesi veren bir imparatorluk olarak Osmanlı devleti, Balkan saldırısına karşı yeni bir Kafkas İslam ordusunu devreye sokarak, bozulan dengeleri yeniden kendisinin merkezinde bulunduğu Anadolu bölgesi üzerinden kurmaya çalışıyordu. Çanakkale savaşı da böylesine bir süreç içinde başlayarak dünya savaşının cepheleri arasındaki gelişmelere doğru biçimleniyordu.
Osmanlı devletinin Avrupa kökenli saldırı ve işgale karşı, Boğazların kontrolunu sağlamak hedefiyle Rusya’ya karşı yakınlaşması Avrupa devletlerini zor durumda bırakmıştır. Böylesine yeni bir durum karşısında Batılı emperyalistler İstanbul’un işgali için planlar yapmaya başlamışlar ve bu doğrultuda gene deniz ve kara savaşlarını öne çıkarmaya yönelmişlerdir. Batı devletleri ile uzak doğu ülkeleri arasındaki ticaret düzeninin yeni aşamada bozulmaya doğru kötü bir duruma düşmesi de boğazlar ve diğer ticaret yollarının önünü kesmesi de savaş ortamının tırmandırılması açısından daha kötü ve gergin durumlar yaratmıştır. Rusya ile sorunların çözüme doğru gelişmesi Boğazların yeniden Osmanlı devletinin denetimi altına alınması sayesinde elde edilmiştir. İstanbul ve Marmara bölgesinin İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine Osmanlı devletinin merkezi olarak İstanbul’un işgali ile Osmanlı devleti fiilen bir sömürge konumuna düşürülmüştür. İngilizler İstanbul boğazı üzerinden uzak doğu ile ticaretini sürdürmeye çalışırken, Almanya ve Fransa ‘da Avrupa kıtasının diğer büyük devletleri olarak benzeri bir çizgide hem sömürge ilişkilerini sürdürmek istemişler hem de geçmişten gelen ticaret ilişkilerini güvence altına almaya çaba göstermişlerdir. Eski Osmanlı devletinin bir parçası olan bölgedeki diğer Türk ve Müslüman kökenli halklar ve ülkeler, Osmanlı sonrası yeni dönem için hazırlanırlarken ikinci dünya savaşına giden gelişmeler, gene Birinci dünya savaşı hinterlandını bu kez ikinci dünya savaşına doğru yönlendirilmiştir. Bu aşamada Osmanlı devleti çökerken, bunun yerine Anadolu merkezli bir ulus devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve yeni ilişkiler buna göre yeniden düzenlenirken çağdaş bir cumhuriyet devleti olarak Türk devleti kurulmuştur.
Dünyanın tam ortalarında Osmanlı toprakları üzerinden kışkırtılan cihan savaşı sonunda, uluslararası hukuka dayanan sözleşmeler ve antlaşmalar imzalanarak siyasal çözüme bağlanmıştır. Çanakkale savaşı muhabereleri hem kara hem de deniz savaşları çizgisinde birbiri ardı sıra gelişmeler halinde cereyan etmiş ve Avrupa’da yeni devreye giren uçak filolarının katılmasıyla da deniz ve kara savaşları sonrasında da hava savaşları da devreye girmiştir. Yüzyılların birikimi olan savaş sanatının gündeme getirmiş olduğu yenilikler ile hava savaşları sırasında ortaya çıkan teknolojik gelişmelerin devreye girdiği yeni dönemde bütün büyük ülkeler, hava savaşlarının yanı sıra elektronik alanlardaki gelişmeleri de yirminci yüzyılın başlarından itibaren saldırı ya da savunma alanlarındaki tüm yeniliklerin savaş alanına aktarıldığı görülmüştür. Çağdaş devletlerin ya da modern orduların bu doğrultuda yenilenmesi Birinci dünya savaşı aşamasında öne çıkmıştır. Batı emperyalizminin yirminci yüzyıla kadar bütün kıtaları ele geçirmeye yönelen çalışmaları, yirminci yüzyılın başlarında teknolojik, atılımlar ile birlikte savunma ve saldırı siyasetlerine de yansımıştır. Birinci Cihan Harbinde uçaklar üzerinden yeni teknolojiler devreye girmiştir. Çanakkale savaşları sırasında o dönem var olan silah endüstrisi ile birlikte yirminci yüzyılın ileri teknolojisi silah ve savunma endüstrileri aracılığı ile Çanakkale savaşları ile birlikte kullanılmıştır. Çanakkale savaşları sırasında kullanılan ileri teknoloji gelişmeleri bugünün koşullarında yirmi birinci yüzyılın savaş ve sanayi alanlarında eskisine oranla daha da gelişmiş aşamalarda kullanılmaktadır.
Denizlere egemen olarak dünyayı ele geçiren İngilizler, deniz teknolojilerinde sahip oldukları üstünlüklerini aynı biçimde kara ve hava askeri alanlarında da en üst düzeyde kullanılmaktadır. Beş büyük kıtada elli den fazla sömürge ve dominyona sahip olan İngiltere’nin küresel hegemonyaya sahip olması nedeniyle her alanda öne çıkan yeniliklere sahip olduğu genel anlamda görülmüştür. İngiltere boğazlara donanmasıyla beraber gelmiş ve boğazlar üzerindeki savaşlarda, İngiltere deniz askerlerini de kullanmasına rağmen bir deniz ve kara kuvvetleri harekatını örgütleyerek savaşı kazanmaya çalıştı ve bu doğrultuda en büyük gemilerini İstanbul ve Çanakkale boğazlarına göndermesine rağmen, İngiltere savaş alanlarından istediği ve beklediği başarılı sonuçları alamamıştır. Anglo-sakson hegemonyasının kraliçesi olan Queen Elizabeth isimli gemi de İngiltere’nin zaferini kutlamak üzere Boğazlara gelmişti ama bir türlü beklenen sonuçlar ele alınamadığı için geldikleri gibi geri gitmek gibi bir manevra daha yapmak zorunda kalmışlardır. Fransa ve Rusya’nın savaş içinde ağırlıklarını kaybetmeleri üzerine, Çanakkale Savaşını bir İngiltere ve Osmanlı devleti arasındaki ikili bir savaşa dönüşmesi gibi bir durum daha sonraki aşamalarda gündeme gelmiştir. İngilizler gönderdikleri savaş gemileri aracılığı ile kara kuvvetlerinin zayıf kaldığı yer ve bölgelerde arkadan gemilerin ateşlediği füzelerle kara ordusunun savaşı kaybetmelerini önlemeye çalışıyordu. Deniz ve kara ordularının iş birliği yapmaları sayesinde savaşı kazanmaya çalışan İngiltere ve müttefikleri ordusu, savaşın başladığı andan itibaren ellerinden gelen çabalar ve uğraşılara rağmen zafer sonucu alamayınca, saldırılarını daha da artırarak baskı kurmaya çalışmışlar ama böylesine bir farklı yaklaşıma rağmen savaşın kaybedilmesini önleyememişlerdir. Dünya hegemonyasını elinde tutan bir büyük dev ülkenin sahip olduğu bütün silahlar ve teknolojik aletlerini savaş alanına getirerek, savaşı her yönden kazanmaya çalışmalarına karşılık istenen sonucu alamamışlardır.
Kara savaşlarının en önemli bölgesi Seddülbahir cephesi olmuştur. Çanakkale savaşlarının Harp tarihine dayanan kara savaşlarının gene aynı biçimde cereyan etmesiyle İngiltere geçmişten gelen askeri gücünü öne çıkarmaya çalışmıştır. İngiliz ve Fransız ordularını ortak saldırısı ile başlayan bu cephedeki savaşlar devam ettikçe asker sayısında fazlasıyla kayıplar ortaya çıkmaya başlamıştır. İngiltere cephesinde Türkler son derece başarılı direnme cepheleri oluşturmuştur. Fransız askerleri arkadan saldırılarını yürütürken Türk askeri her iki cephe de savaşmak zorunda kalmışlardır. 6 mayıs1915 günü ortak savunmaya yönelen Türk ordusu ikinci Kirte muharebesini bu cephede kazanmıştır. Bu cephe de Türklerin kaybı 2000’lerde kalırken, müttefik ordularının kaybı 7000 in üzerine çıkmıştır. Daha önceleri iki muharebe kazanılan Kirte cephesinde, daha sonra Fransız askerleri Türk cephelerine girerek vatan savunması yapan Türk askerlerini arkadan vurmaya başlamışlardır. Fransız ordusunun cepheden savaşlara girişmesi ile Türk askerleri fazlasıyla şehit vermiştir. Aynı yerde yapılan üç muhabere eyleminin başarısız kalması üzerine Seddülbahir bölgesi savaşlarında, her iki tarafın fazlasıyla insan kaybına sürüklendiği görülmüştür. Her üç saldırının başarısız kalması üzerine cephe komutanları piyade ve topçu birliklerini yeniden düzene koymak zorunda kalmışlardır. İki ayrı kanat üzerinden yapılan yenileme hareketi ile Kerevizdere savaşını Türk askerleri kazanmışlardır. Müttefik orduların birlikte saldırısını düzenleyen Avustralya ve Yeni Zellanda komutanları böylece Türk cephesine yönelik biçimde Avusturya-Yeni Zellanda ortak ordusu olarak ANZAK askeri birliğinin oluşumuna zemin hazırlamışlardır.
Savaşın ikinci büyük cephesi olan Arıburun cephesinde ANZAK ordusu üç ayrı cepheye birden ortak saldırarak, işin başında bölgesel zafer elde etmeye çalışmıştır. Dağ sırtlarında işgalcilerin tırmanmalarına karşı direniş gösteren Türk askerleri Arıburun cephesinde düşmanın ilerlemesini önleyerek dağlık bölgelerin sırtlarında ateş açmışlar ve böylece Britanya imparatorluğunun askeri ordusu olan ANZAK birliklerine geçit vermemişlerdir. Türklerin Conkbayırı zaferi bu bölgede elde edilmiştir. Conkbayırı savaşı sonrasında Kilit bayırı savaşı da bu bölgede cereyan etmiş ve Türk askerlerinin vatan savunmaları bu bölge üzerinden tarihe mal olmuştur. Bu bölgeye kalabalık bir askeri çıkarma yapan ANZAK ordusu, getirdiği 15 bin askere karşılık bu miktarın üçte biri oranında sonraki aşamada ciddi bir asker kaybına teslim olmuştur. Buradaki çıkartma sonrasında Türk askerlerinin yoğun saldırıları gündeme gelmiştir. Tek cephe ile yetinmeyen ANZAK askerleri üçüncü kara cephesini de Anafartalar bölgesinde açarak, savaşı yaygınlaştırarak kazanabilmenin yollarını aramıştır. Gelibolu cephesinde sonuç alamayan İngiliz ve Fransız kuvvetleri, bizzat Atatürk’ün yönettiği Anafartalar cephesine saldırarak savaşı kazanabilmenin denemelerine girişmişlerdir. Suvla ovası üzerinde işgalci düşman ordusunu durdurmayı başaran Atatürk, Gelibolu cephesinden sonra 1915 Ağustos ayının ikinci yarısını Türk tarafı açısından bir Büyük Taarruz alanı olarak belirleyerek, son bir saldırı hareketi ile Çanakkale savaşını kesin olarak bitirmek istiyordu. Türk ordusu bu aşamada Bombatepe üzerinde düşman askerlerini sıkıştırarak Büyük Taarruz üzerinden gündeme getirilen Büyük Zafer saldırısı için elverişli bir askeri ortam yaratılıyordu. Çanakkale Savaşı sırasında, Osmanlı ordusu yeni üretilen uçakları kullanmaya başladığında, bunlar aracılığı ile geniş bir alana yayılmış olan savaşı kontrol altına alarak, kesin zaferini dünya kamuoyuna ilan etmiştir.
Bir tarafta İngiltere ve Fransa, diğer tarafta ise Osmanlı ve Alman orduları arasında geçen Çanakkale Savaşı, aslında cereyan ettiği bölge ile taraf olan devletler açısından değerlendirildiğinde, bir anlamda dünya savaşına giriş oluşumu ya da yarım bir dünya savaşı hazırlığı olarak da açıklanabilir. Savaş alanının genişliği ve merkezi konumu açılarından değerlendirildiğinde, dünyanın en büyük devletleri ve onların orduları arasında geçen bir askeri hareket olarak, bu savaş yeni dünya düzeninin ilk adımlarının atıldığı bloklaşmanın önde gelen göstergesi olmuştur. Savaşta karşı karşıya gelen iki taraf ordularının beş yüz binden fazla sayıda bir asker grubunu kaybetmesine yol açmış olan Çanakkale Savaşı, yirminci yüzyıldan daha ileriye doğru bakabilmenin ana göstergesi olarak görülebilmektedir. Savaş büyük devletleri çatıştırarak var olan eski düzenleri bozduğu gibi, ya da aynı zamanda paralel çizgide eskisinden farklı çizgiler de devletlerarası yeni tür ilişkiler ortaya koyarak sürekli değişen bir yapılanma ile bütün dünya devletlerine dönük bir biçimde eskinin ve geleneksel yapılanmaların tasviyesini gündeme getirmektedir. Balkan savaşı sonrasında gündeme gelen Çanakkale Savaşı bu savaşın fazlasıyla etkisi altında kalmıştır. Bu açıdan Çanakkale Savaşı bir anlamda Balkan Savaşı’nın siyasal alandaki uzantısı olarak da açıklanabilir, ya da Balkan Savaşı Balkan ülkelerinde Çanakkale Savaşı öncesinde bir kıtasal çekişme olarak siyasal çekişmelerin merkezi alana yansımasıdır. Çanakkale’nin bir Balkan şehri olduğunu ve Gelibolu yarımadasının ise, Balkanların Ege ya da Akdeniz’e doğru çıkış yapan, bir coğrafi çıkıntı olarak haritada yerini aldığını ifade etmek mümkündür.
Asya ve Avrupa ile doğu ve batı arasında yer alan Balkanlar-Anadolu –Kafkas’lar üçgeni dünyanın tam ortasında alan merkezi coğrafyanın biçimlenmesidir. Büyük Kafkasya savaşına kalkışan batı emperyalizmi, işe önce Balkanlar’dan başlamış ve daha sonra haritayı izleyerek ve Çanakkale ile İstanbul boğazlarından geçerek,1915 tarihi itibarıyla Doğu Anadolu’da batının gizli servislerinin örgütleyerek kışkırttığı Ermeni isyanına köprü kurarak, Balkanlar’dan Kafkaslara doğru batının kontrolunda yeni bir merkezi alan yaratabilmenin çabaları içinde, Balkan savaşı ile başlatılan yeni yapılanma zaman diliminde Balkan savaşı bir ön hazırlık olarak tarihteki sırasını almıştır. Boğazlar ele geçirilseydi İstanbul üzerinden Anadolu yarımadasına el konacak ve doğu Anadolu bölgesinde böylesine bir savaş sürecinin ön hazırlık adımları olarak Balkanlar-Çanakkale- ve Kafkaslar’daki isyan hareketleri Osmanlı sonrası haritayı değiştirecekti Doğu Anadolu da tam bu aşamada Pontus-Ermenistan-Gürcistan-Arabistan ve Kürdistan ayaklanma hareketleri, aslında Kafkasya üzerinden Kırım ve Orta Asya’yı ele geçirmeyi hedefleyen emperyalist amaçlı kışkırtmalar olarak bölgedeki eski haritanın değişimini gündeme getiriyordu. Osmanlı imparatorluğu Balkan savaşından Kafkas savaşlarına doğru yönelirken, Çanakkale’de emperyalist devlet ordularına karşı çok ciddi bir direniş gösteren Türk milleti ve askeri Balkanlardan Kafkaslara doğru yönelerek Ermenistan, Gürcistan, Kürdistan ve Pontus devletlerini hedeflemiştir .Orta dünya olarak anılan Gelibolu ve Çanakkale hattı, İngiliz emperyalizminin Yunanistan’ı yarattıktan sonra, ANZAK askerlerini Çanakkale Savaşı alanında ve Gelibolu yarımadası üzerinde kurulması düşünülen ANZAK devleti oluşumunun dünya haritalarına çizilmesi gündemini bölgedeki ülkeler ve halklar üzerine getirerek dayattığı görülmektedir. Çanakkale Savaşı aslında Balkanlar ve Kafkaslar üzerinde bir orta dünyada köprüsü arayışının hayalidir Bugün bu bölgelerdeki sıcak çatışmalar ise iflas etmiş ütopyanın kalıntılarıdır. Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
(https://prof-dr-anil-cecen.blogspot.com/)