Kentin önemli bir değeriydi Başol Özyayla... Namı diğer Gemici... Gazeteci dostumuz, ağabeyimizdi... Sinemayla, kısa filmlerle uğraşırdı, Çanakkale`nin tanıtım filmlerinde emeği çoktu... Sevilen, yeri doldurulması güç, herkese dokunan bir insandı... Gazetemiz Çanakkale OLAY`da uzun yıllar yazılar yazdı, gazetemiz projelerinde görev aldı, bizlere çok şey öğretti. Hem mesleki olarak, hem de bir duruş olarak ondan öğrendiğimiz çok şey var. Ölümünün birinci yılında onu saygıyla, özlemle anarken, 2012 yılında yine gazetemizde yayınladığı bir köşe yazısında "yağmura" değinmiş... Tabiki kendi üslubunca, tam da "Gemici" yorumlamasıyla istemiş yağmurun yağmasını... Geçtiğimiz gün Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, sosyal medyasında hatırlattı Gemici`nin o yazısını...
Biz de, yeri doldurulmaz dostumuz, ağabeyimiz Başol Özyayla`nın o yazısını sizlerle paylaşıyoruz... Zor geçen, tüm dünyanın pandemi belasıyla uğraştığı, Çanakkale`nin su sorunu yaşadığı 2020`yi geride bırakmaya hazırlandığımız bugünlerde, ilk yeni yıl temennisini de "Gemici" satırları ile verelim; Yağmursuz kalmayın.
(Seçkin Sağlam)
İşte Gemici`nin 11 Ekim 2012 tarihli o yazısı...
*****
YAÐMURLAR...
Yağmur yağmalı... Islanmalıyız donumuza kadar. Sırılsıklam olmalı... Öyle ahmak ıslatan cinsinden değil... Rüzgarıyla gelmeli yağmur... Ellerinizi yana açıp, yüzünüzü yağmura, rüzgara dönmelisiniz! Damlalar suratımıza vurdukça iğne batıyor gibi olmalı. Metreküp hesabından anlamam ama öylesine yağmalı ki, biri eline bir kova alıp kan-ter içerisinde başımızdan aşağıya su döküyormuşçasına... Unutturmalı her şeyi...
Öyle anlık anımsamaları değil... Zamanı değiştirircesine unutturmalı. Mesela evin yolunu unutmalısınız. Nerede olduğunuzu unutmalısınız. Zamanı yitirmelisiniz. Kimlik bilgileriniz formatlanmalı. Size dair nefes almanız dışında hiçbir şey kalmamalı geriye. Hatta yazının neresinde kaldığınızı bile asla hatırlamamalısınız... İşte o zaman, zamanı belki biraz daha geciktirebiliriz. Bellek darbesini yaşamalısınız. Belki de yaşadığımız bu!
Yağmursuz!..
Altından parıldayan gözler, göz dikmiş yağmura... Dünyanın tüm yağmurlarına... İllede parıldatacaklar dişlerini. Altın dişleri arasındaki Kazdağlarını kürdanlarla temizlerlerken arkalarında yağmursuz bir kent bırakmaya kararlılar!
Belleklerimizi silmeye, tarihimizi silmeye yemin etmişler...
Siyanür kıvamında hayatı azcık azcık şırıngalıyorlar... Yetmiyor, fermanlıyorlar... Bir kenti silmeye kararlılar... Ferman onların, Kaz Dağları bizim!
Düşler tehlike içeriyor... Gün gelirde dağların güzelliklerini hatırlarsak diye silmeye kararlılar...
Hala düşleriniz size kalleşlik yapıp hatırlatmaya devam ederse, -ki, öyle yapacaktır- düşlerinizi de yırtıp atın! Sizi kandırmasına izin vermeyin... Onlara ihtiyacınız yok! İhtiyacınız olan sadece nefes almanız! Direnmeye nefesiniz yeter!
Kentte sadece bir adam, elinde yeşil elmayla direniyor... Kent seyrediyor! Sesini elinde yeşil elma tutan adamda buluyor. Bekliyor yağmuru! Oysa yağmurların bizi terk ettiğini daha bilmiyor... Son damlalarını terk etmiş. Genç gözlerindeki buğumsu umut adamın elindeki yeşil elmada...
Az sonra buradan bir kentin cenazesi geçecekmiş gibi kalın bir sessizliğin içinden uygun adım kararlılığıyla parıldıyor altın renginde Ankara kararları... 4 sessiz adam, bir adama bakıyor... Elinde yeşil elma tutana... Kararların altında imzalarının olmadığını bağırsalar da sessizlikleri ele veriyor kentten çoktan vaz geçtiklerini...
Kent, umudunu yeşil elma adama bağlarken, hesabını soracağı her geçen yağmursuz günün aklına bir bakkal defteri gibi notunu düşüyor! Korkaklar ayak izini silerken yağmur bekleyenler yüzlerini bulutlara çeviriyor...
Yağmursuz kalmayın! Yağmurda aşklarınız gizli... Sırılsıklam...
BATI-feneri ÇAKMAYA DEVAM EDİYOR...